31 Mayıs 2012 Perşembe

Çarşı Duvara Karşı : Şımart Bizi Başkan,Çıkart Bizi Baştan :))

30 Mayıs 2012 Çarşamba

DEVLETTEN TOKATLADIĞINI GALATASARAY'A HARCIYOR

Galatasaray Kulübü'nü AIG'yle olan borç krizinden çıkaran ve 15 milyon doları cebinden ödeyerek Sportif A.Ş'ye ortak olan Ünal Aysal, bu operasyonuyla bir anda kamuoyunun en merak ettiği kişilerden biri oldu.

Sürpriz finansör Ünal Aysal'ın Galatasaray'a akıttığı 15 milyon doların kaynağı, Sayıştay'a göre, ''fahiş fiyatla elektrik satışı''. Galatasaray Kulübü'nü AIG'yle olan borç krizinden çıkaran ve 15 milyon doları cebinden ödeyerek Sportif A.Ş'ye ortak olan Ünal Aysal, bu operasyonuyla bir anda kamuoyunun en merak ettiği kişilerden biri oldu. DEVLET ''FİYATI İNDİR'' DİYOR, O YANAŞMIYOR ÜNAL Aysal, ''yap-işlet-devret'' modeliyle kurduğu doğalgaz santralından devlete 10 cent gibi yüksek fiyatla elektrik satıyor. Enerji Bakanlığı ''Size aşırı para ödüyoruz. Gelin bunu düzeltelim'' diyor ama Aysal kabul etmiyor. SAYIŞTAY: 872 MİLYON DOLAR ZARAR VERDİ SAYIŞTAY raporuna göre, yatırım tutarının şişirilmesi ve elektrik fiyatının yüksek tutulması nedeniyle Aysal'ın şirketi, kamuyu altı yılda 872 milyon dolar zarara uğrattı. Ünal Aysal'a gelen para hemen döviz olup yurt dışına uçuyor. Devlete pahalı elektrik satıyor Sıkıntılı günler geçiren Galatasaray'ın AIG ile ipleri koparmasını sağlayan 14.6 milyon doları veren işadamı Ünal Aysal, Türkiye'nin gündemine oturdu Türkiye'ninn ilk doğalgaz çevrim santrallerinden birini kuran Aysal'ın, devlete çok yüksek fiyattan elektrik sattığı biliniyor. Zaten Aysal da bunu kabul ediyor. AIG ile iplerini koparan Galatasaray'a ihtiyaç duyduğu paranın 14.6 milyon dolarlık kısmını cebinden çıkarıp veren, kalan 9 milyon dolar için de garantör olan işadamı Ünal Aysal, bir anda Türkiye'nin gündemine oturdu. 1972 yılında Türkiye'yi terk ederek Belçika'ya yerleşen Aysal, enerji piyasası çevreleri ve Galatasaray Camiası'nda az çok tanınıyor. Galatasaray kulislerinde konuşulanlara göre, Aysal, mevcut yönetime nakit para sağlayıp, ekonomik rahatlama imkanı tanımasına rağmen, kongrede Özhan Canaydın'a karşı Mehmet Cansun'u destekleyecek. Ancak şimdi kulislerdeki söylentilerden çok Aysal'ın servetinin kaynağını merak ediyor. Galatarasay'ın ihtiyaç duyduğu paranın 14.6 milyon dolarlık kısmını kredi almadan, tamamen kendi kaynaklarından karşılayan Aysal, Türkiye'deki Uni-Mar Doğalgaz Çevrim Santrali ve turizm yatırımları ile de tanınıyor. 1996 yılında Türkiye'nin ilk özel elektrik santrallerinden biri olan Uni-Mar'ı Belçika, Japon ve İngiliz konsorsiyumu ile inşa eden Aysal, bu projelerin ardından da Ortadoğu'da dört adet elektrik santrali ile İran'da da bir santral kurdu. ENERJİ SEKTÖRÜNÜ SEVİYOR ENERJİ, Aysal'ın özel ilgi alanlarından biri. Ancak özellikle Türkiye'de yap-işlet-devret modeliyle kurduğu Uni-Mar Doğalgaz Çevrim Santrali, aynı dönemde devreye giren diğer üç santralle birlikte sürekli kamuoyunun gündeminde. Yaklaşık bir yıldır Enerji Bakanı Hilmi Güler, alım garantili yap-işlet- devret santrallerinin sahipleriyle fiyatın düşürülmesi için pazarlık yapıyor. Ancak onlar, ''arkamızda uluslararası finans kuruluşları var. Onları ikna edemeyiz'' diyerek fiyat indirmeye yanaşmıyor. 'Buy out', tahkim söylentileri havada uçuşuyor. Bu santral sahiplerinin arasında Aysal da bulunuyor. Uni- Mar'ın bu yılki satış tarifesinin 10 cent civarında olduğu biliniyor. İddialara göre Aysal devletten aldığı enerjinin bedelini de Türkiye'de tutmuyor. Hemen dövize çevirip yurtdışındaki şirketine aktarıyor. Aysal, doğalgaz alıyor elektriğe çevirip devlete satıyor. Devlet ihtiyacı olsa da olmasa da 20 yıl boyunca Aysal'dan elektrik almak zorunda. Çünkü yapılan sözleşmede devlet yatırım karşılığında ''alım garantisi'' veriyor. Üstelik şirketin belirlediği fiyattan. Diyelim ki santralde kullanacağı doğalgazı 4 cente alıyor. Üstüne işletme maliyeti ve yatırım bedelini de ekleyen Aysal, devlete elektriği 10 centten satıyor. 'EVET, PAHALI SATIYORUM' DEVLET bir yandan ucuz fiyat için üretici firmaları ikna etmeye çalışırken diğer yandan Sayıştay, Hazine gibi kurumlar olayın vahametini gösteren raporlar hazırlıyorlar. Raporlarda sürekli söz konusu santrallerin devlete nasıl pahalı elektrik sattığı anlatılıyor. Gerçi Aysal, daha önce verdiği bir röportajında da ''Evet, devlete elektriği pahalı satıyorum'' diye itirafta da bulunmuş, bu durumun sebeplerini de şöyle sıralamıştı: ''1992 yılında bu santrallerin yapımı gündeme geldiğinde Türkiye'nin şartları çok farklıydı. O sırada birinci öncelik yabancı sermayeyi bu sektöre getirmekti. Ama o zaman idareciler, pahalı elektrik alma gayesi ile değil eşantiyon gibi pahalı da olsa yabancı grupları bu alana sokmak istiyorlardı. Resmen eşantiyondu yani. Çünkü o dönemde yabancı sermaye Türkiye'ye negatif bakıyordu. O sırada biz dolar bazında yüzde 12 faizle kredi bulduk ve bu da yatırımın maliyetini artırdı.'' BU NASIL KAZANÇ? AYSAL, kendini böyle savunsa da Sayıştay'ın henüz resmi olarak yayımlanmayan ancak başta Enerji Bakanlığı olmak üzere tüm kurumlara gönderdiği Yap-İşlet-Devret santrallerle ilgili taslak raporunda zehir zemberek tespitler yer alıyor. Sayıştay öncelikle Uni-Mar'da yatırım bedelinin şişirildiği görüşünde. Raporda bu şöyle ifade ediliyor: ''Fizibilite raporunda 202 milyon dolar, imtiyaz sözleşmesinde 235 milyon dolar, DİE'ye 98.8 milyon dolar bildirilen yatırım tutarı, 70 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Şirketin 1996-2001 yılları arasında kullandığı dış borç kütüğüne kayıtlı olan 409 milyon dolar tutarındaki kredinin, 383 milyon dolarlık kısmı yatırım için kullanılmamıştır. Şirketin 5. yılda dolar bazında yıllık kazancı yüzde 30'a çıkmaktadır. Bu marj kabul edilemeyecek kadar yüksektir. İlkin 6.51 cent/kwh olarak belirtilen enerji birimi fiyatı, 7.91 olmuştur. Tüm bu uygulamalar sonucunda 6 yıllık işletme döneminde uğranılan kamu zararının, 2003 yılı sonu itibariyle değeri 872 milyon dolar olmuştur. Devlet, 6 yıllık işletme süresi içinde santralın yatırım tutarının 12.5 katı kadar zarara uğramıştır.'' Sayıştay bu tespitleri yaptıktan sonra santralin daha ikinci yılın başlarında yatırımda kullandığı özkaynağın tamamını geri aldığının da altını çiziyor. Ardından da şu öneri yapılıyor: ''2002 değeriyle ödenen 451 milyon dolar tutarındaki fazla ödemenin tahsili yolları aranmalıdır.'' Polisten tokat yiyince Belçika'ya yerleşti ÜNAL Aysal, 1972 yılından bu yana Belçika'da yaşıyor. Ancak oraya gidişinin ilgniç bir öyküsü de var. 1971 yılında Aysal, Tarabya'daki evinde eşi Ahu Hanım ve minik kızı Ala ile otururken, bir polis aracı durmaksınız korna çalmaya başlıyor. Minik kızının korkması üzerine polise ''korna çalmaması için ricada'' bulunmak üzere aşağıya inen Aysal, sinirli polisler tarafından tartaklanıp önce karakola sürükleniyor ardından hakaret ve dayağa maruz kalıyor. O sırada Ram Dış Ticaret'te parlak bir kariyeri olan Aysal, ''Ben burada hiçbirşey yapamam diyerek'' tası tarağı toplayıp Belçika'ya gidiyor ve bu ülkeye yerleşiyor.
Sabah
http://www.habervitrini.com/haber/devletten-tokatladigini-galatasaraya-harciyor-121309/

'F.Bahçe şampiyon olmasın diye pas vermedim'

Şike davasında eski Eskişehirspor Sportif Direktörü Ümit Karan, "Trabzonspor maçında neden Sezer'e pas vermedin?" sorusuna "Belki gönlümden Fenerbahçe'nin şampiyon olmasını istemiyordum" yanıtını verdi.

ntvmsnbc ve Ajanslar
Güncelleme: 13:20 TSİ 30 Mayıs. 2012 Çarşamba
İSTANBUL - Futbolda şike davasının 17. duruşması Çağlayan'daki İstanbul Adliye'sinde görüldü.

Özel yetkili İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi'nce görülen duruşmaya aralarında Olgun Peker'in bulunduğu 8 tutuklu sanık katıldı.

Aziz Yıldırım, sağlık sorunları nedeniyle duruşmaya katılmadı. Duruşma yarın öğlene kadar yapılacak.

Duruşmaya Eskişehirspor eski futbolcusu Ümit Karan'ın itirafı damga vurdu.

Ümit Karan'ın avukatı Ayhan Sağaroğlu, "Trabzonspor maçında niye önündeki Sezer Öztürk'e pas vermedin?" diye sordu.
Karan bu soruya, "Orada bireysel olarak, kendim ilerlemek istedim. Belki de Fenerbahçe'nin şampiyon olmasını istemedim" dedi.
Bu sözler üzerine şaşıran Mahkeme Başkanı Mehmet Ekinci, "Böyle şeyler yapabiliyorsun o zaman maçlarda, öyle mi?" diye sordu. Karan, "Ben iyi bir Galatasaraylıyım. Gönlümden Fenerbahçe'nin şampiyon olmasını istemem ama şike de yapmam" cevabını verdi.

"70 milyon dolar kredi nasıl alındı?..küme düşmeye kadar giderdi.."

Siyaset-Futbol-Trabzonspor hiç bir yerde yayınlanmayan bir tape.Çelik ne acep ?

Hasan Şaş "Konuşursam insanlar G.Saray'dan soğur!"


22 Haziran 2009, Pazartesi

"Konuşursam insanlar G.Saray'dan soğur!"

Galatasaray´da sözleşmesinin bitmesinin ardından takımdan ayrılan yıldız futbolcu Hasan Şaş, kulüpte yaşanan olayları açıklaması halinde insanların Galatasaraylılıktan soğuyacağını savundu.
Galatasaray’da çok şeyler yaşadıklarını, ancak bunları açıklayamayacağını kaydeden Hasan, "Bunlar Galatasaray’ın yatak odasıdır. Özel şeylerdir, anlatılmaz. Bana çok televizyondan teklif geldi konuşmam için, ama yapmadım. Galatasaray’da yaşananları açıklasam, insanlar Galatasaraylılığından soğur. Bugüne kadar hep sustuk, ancak insanı köşeye sıkıştırıyorlar" diye konuştu.
         
Hasan Şaş, profesyonel insanların ödemelerinin yapılması gerektiğini de dile getirerek, "Alacaklarımı alamazsam gerekli başvuruları da yaparım. Ancak şimdilik böyle bir şey yapmadım" ifadesini kullandı.
         
Hasan Şaş, sezon bittikten sonra Florya Metin Oktay Tesisleri’nden eşyalarını toplayarak ayrıldığını söyledi.
         
Sözleşmesinin bittiğini ve kimsenin kendisine herhangi bir şey söylemediğini anlatan Hasan, "Sezonun ilk antrenmanına da davet almadım. Kimse benimle konuşmadı" dedi.
         
Galatasaray’ın geçen sezon şampiyonluğu hiçbir şekilde hak etmediğini savunan Hasan Şaş, takım olarak iyi organize olamadıklarını dile getirerek, "Arkadaş ortamı yaratamadık, yönetici futbolcu ilişkilerinde açıklar vardı. Bir türlü kontağı kuramadık. Galatasaray Kulübü geçen sene hiçbir şekilde şampiyonluğu hak etmedi" diye konuştu.

Ümit Karan'dan Mahkemede İtiraf

Galatasaray'ın Müthiş Projeleri ve Peşkeşin İtirafı


Birkaç gündür medyanın belirli bir kesimi tarafından Galatasaray'ın mali durumunu toz pembe göstermek amacıyla yoğun bir kampanya yürütülüyor. Ödenmeyen vergi borçlarından, futbolculara olan borçlardan, borçları küçük yatırımcının sırtına yıkmayı amaçlayan bedelli sermaye artırımından hiç söz edilmezken, Riva'ya Spor Lisesi, Türk Telekom Arena'nın yanına 15.000 kişilik spor salonu, müze, spor sağlığı hastanesi, Mecidiyeköy'deki çadırın yerine AVM gibi uçuk-kaçık projeler gündeme getirilerek Galatasaray'ın mali durumu hakkında gerçek olmayan bir algı yaratılmaya çalışıyor.  

Galatasaray Sportif A.Ş.'nin kamuya en son açıkladığı mali tablolarda yer alan  9.070.653 TL tutarındaki "Vadesi Geçmiş Vergi Borçlarının" UEFA kurallarına göre Galatasaray'ın Avrupa Kupalarında oynamasına engel teşkil ettiğinden hiç söz edilmezken, Fenerbahçe'nin iki futbolcusundan alacağı olmadığına dair belgeyi almakta zorlandığı şeklinde, mesnetsiz ve imzasız haberlere yer verilmekten kaçınılmıyor. 

Medyanın bu malum kesimi herhalde çadırı alışveriş merkezine dönüştürme gibi hayali projeleri yazarken kendileri de inanıyorlar ki, birkaç gün sonra çadırın bulunduğu arazinin üzerinde önceden alınan ve geri ödenmeyen bir borç nedeniyle 11 Milyon USD haciz/ipotek yer aldığı ortaya çıkınca o hayal kırıklığıyla hemen konunun üzerine kapatıyorlar. 

Bu haberleri yazanlara ve inananlara gerçekleri tekrar tekrar anlatmak da bizim görevimiz olsun madem, ne de olsa ebedi dostlarımız, sonradan hayal kırıklığına uğramalarını istemeyiz. Galatasaray Spor Kulübü Derneği'nin borçları hariç olmak üzere, Galatasaray Sportif A.Ş.'nin en son açıklanan mali tablolarına göre toplam borcu 416 Milyon TL, toplam varlıkları ise 152 Milyon TL. Yani 264 Milyon TL özkaynak açığı var. Naklen yayın ve sponsorluk gelirlerinin 100 Milyon Dolarlık kısmı temlik edilmiş, TFF, Biletix ve medya kuruluşlarından 60 Milyon TL civarında avans alınmış. Yani ne bankalardan ilave kredi almak için temlik edecek bir şey, ne de kulübün faaliyetlerini devam ettirecek bir nakit girdisi kalmış. 

Durumun vahametini ortaya koymak açısından 29.10.2011 tarihli Milliyet Gazetesinin haberine bakalım. Yaşanan Depremden sonra Galatasaray Gaziantepspor'la yapacağı maçın hasılatını Van'a göndermek istiyor, ancak daha önceden alınan avans nedeniyle bilet gelirlerinin %60'ının Biletix'e temlikli olduğunu öğrenen yönetim bundan vazgeçiyor. Kimsenin ne yardım yaptığı bizi ilgilendirmez, hatta açıklanmayan yardımlar daha makbuldür. Ancak Galatasaray gibi köklü bir kulübe bu durumlara düşmek de yakışmaz, onu da belirtelim.  

Toparlarsak, naklen yayın ile sponsorluk gelirleri ve hatta maç hasılatları dahi temlik altındayken, vergi borçları dahi ödenemezken, nakit akışı ancak Kulübün Sportif A.Ş.'deki hissselerinin %30'u 100 Milyon Dolara İMKB'de satılarak sağlanmışken ve artık satacak hisse kalmayınca bu defa da küçük yatırımcıların cebine göz koyulmuş ve onlardan 150 Milyon TL toplayabilmek için bedelli sermaye artırımına karar verilmişken her şey toz pembeymiş algısı yaratmaya çalışılmasının ardında ne var çok merak ediyorum. 

Son olarak, şaşırmadığımız bir şekilde medyada hiç yer bulamayan bir itirafı da yazarak tarihe not düşmek istiyorum. Dün gece katıldığı bir televizyon programında Galatasaray'ın eski başkanı Adnan Polat, Kulüp olarak yükümlülüklerini yerine getirmediklerinden dolayı Ali Sami Yen Stadyumu ile ilgili intifa haklarını kaybetmiş olduklarını, yani Türk Telekom Arena'nın Galatasaraylıların iddia ettikleri gibi Ali Sami Yen Stadyumundaki intifa hakkının bırakılması karşılığında yapılmadığını itiraf etti. Gerçi kayıp 1 Milyon Dolar konusu ortaya çıkar çıkmaz bir zamanlar taptıkları başkanlarını bir anda satan Galatasaray taraftarları bu sözlerin de yalan olduğunu iddia edecektir ancak onların bu tavrı bizim en başından beri savunduklarımızın tescillenmesiyle yaşadığımız haklı gururu azaltmayacaktır. 

390 Milyon Liralık Hortum


Bloga yorum yapan ya da Twitter'dan ulaşan bazı Galatarasaray'lı arkadaşlar neden sürekli kendileriyle uğraştığımı sorup duruyorlar. Ben de kendileriyle uğraşmadığımı, 3 Temmuz'dan beri ortalığı ETİK ve AHLAK söylemleriyle velveleye veren Galatasaray Camiasının aslında bu kelimeleri en son ağzına alması gereken camia olduğunu belgelere ve kendi yöneticilerinin geçmişteki beyanlarına dayanarak ortaya koyduğumu söylüyorum. 

Alın işte bu defa da Faruk Süren'in Ntvspor Radyo'da yaptığı açıklamalarla ilgili olarak 24 Mart 2011 tarihli Milliyet Gazetesi'nde yer alan haber

Faruk Süren geçmişte AIG'ye satılmış olan Galatasaray Sportif A.Ş. hisselerinin Ünal Aysal tarafından alınmasıyla ilgili konuşmasında aynen şunları söylemiş: "AIG bize mali disiplin de getirmişti. AIG olsaydı biz halka açık bir şirketten (Galatasaray Sportif A.Ş.) 390 Milyon TL hortumlamak durumunda kalmazdık. SPK'ya aykırı davrandık. İsminin başında Galatasaray olduğu için, SPK yetkilileri müsamma gösterdiler cezai mekanizmayı yürütmemek için. Ve "Birleşin ki kurtulalım" dediler. Biz de kurtulalım, siz de kurtulun...392 Milyon TL halka açık bir şirketten çekildi. Ve bunun neticesinde birleşme bir zaruret oldu, yoksa yasal yaptırımlar var. Sonra da bu övünç kaynağı oluyor!"

Benim ekleyecek başka bir sözüm yok, Faruk Süren her şeyi tüm çıplaklığıyla anlatmış. ETİK ve AHLAK timsali Galatasaray'ın İMKB'de bundan sonra yapacağı işlemleri ve SPK'nın tavrını izlemeye devam edelim. 

SPK'dan Galatasaray'a Büyük Kıyak


Galatasaray Sportif A.Ş.'nin bedelli sermaye artırımıyla ilgili gariplikler her geçen gün artıyor. Dün de SPK tarafından "Kayıtlı Sermaye Sistemine İlişkin Esaslar" tebliğinde tek maddelik bir değişiklik yapıldı. Bu değişiklikle, kayıtlı sermaye sistemine geçecek şirketlerin sahip olması gereken asgari başlangıç sermayesi 3.500.000 TL'den 100.000 TL'ye düşürüldü ve böylece Galatasaray Sportif A.Ş.'nin kayıtlı sermaye sistemine geçebilmesi sağlandı. 

Burada uzun uzun "Kayıtlı Sermaye Sistemini" anlatıp kafa karıştırmak istemiyorum. Ancak kısaca şunu söyleyebilirim, bu değişiklikle Galatasaray Sportif A.Ş.'nin kamuoyunda tepkiyle karşılanan ve küçük yatırımcının aleyhine olduğu konusunda yaygın bir görüş bulunan bedelli sermaye artırımının önü açılmış oldu. 

Esasında kayıtlı sermaye sisteminin temel amacı sermaye artırımı işlemlerinin Türk Ticaret Kanunu'nda yer alan bürokratik işlemler by-pass edilerek kolaylaştırılması ve hızlandırılması. Kayıtlı sermaye sistemine geçmiş firmaların sermaye artırımı için Yönetim Kurulu kararı yeterli olurken, diğer firmaların bunun için Genel Kurulu toplaması ve bir sürü prosedürü yerine getirmesi gerekiyor. Sistemin özüne diyecek bir şey yok, ancak işin içine Galatasaray girince işler karışıyor.  

Galatasaray Sportif A.Ş.'nin açıkladığı %9.900 oranındaki bedelli sermaye artırımıyla ilgili önceki yazılarımda eleştiri konusu yaptığım temel hususlardan birisi küçük yatırımcının sermaye taahhüdünü nakit olarak yerine getirmesi istenirken, büyük ortak Galatasaray Spor Kulübü Derneği'nin artırıma, değeri Deniz Yatırım tarafından sorgulanmaya ciddi anlamda muhtaç varsayımlarla belirlenmiş olan, Türk Telekom Arena'daki VİP koltuk ve loca gelirleriyle katılmasıydı. 

Bu aslında hisse sahipleri açısından o kadar olumsuz sonuçlar doğurabilecek bir girişim ki kanun koyucular zamanında bu gibi durumları öngörerek Türk Ticaret Kanunu'na bu tarz girişimleri önleme amaçlı maddeler koymuşlar. Örneğin, sermaye artırımlarında nakit dışında bir değer sermaye olarak konulacaksa, bunların değerinin Yönetim Kurulu tarafından bir raporla ortaya konarak tüm hissedarlara ilan edilmesi ve bu raporun da Genel Kurulda oylanması şartı getirilmiş. Ayrıca küçük yatırımcıyı korumak amacıyla, yapılacak olan oylamada nakit dışında sermaye koyan ortakların oy kullanamayacağı da hükme bağlanmış. Yani Galatasaray Sportif A.Ş. örneğinde olduğu gibi hakim ortakların "Benim şirkete sermaye olarak getirdiklerimin değeri budur, herkes bunu kabul etmek zorunda, diğer yatırımcılar ise nakit para koymak zorunda" şeklindeki küçük yatırımcıların aleyhine olabilecek davranışların önü kesilmek istenmiş. Yine Türk Ticaret Kanunu'nda yer alan hükümlere göre, sermaye olarak konulan nakit dışındaki varlıkların değerinin belirlenmesinde usulsüzlük yapıldığının tespit edilmesi halinde Yönetim Kurulu üyelerinin oluşan zararı tazmin etme yükümlülükleri dışında cezai sorumlulukları da var. 

İşte SPK'nın 4 yıldır dokunmadığı tebliğini, tam da sermaye artırımı öncesinde değiştirme ihtiyacı hissetmesiyle Galatasaray da Türk Ticaret Kanunu'nda yer alan bu hükümlerden kurtulmuş ve bayağı bir rahatlamış oldu. Öyle ya, "Sportif açıdan çok daha üstün seviyelere ulaşacakları" varsayımıyla yapılmış değerleme raporunu, kendilerinin kanunen katılamayacakları bir oylama sonucunda küçük yatırımcılar kabul etmeseydi nice olurdu halleri?

6222 sayılı yasadaki, Dünyada eşi benzeri olmayan hapis cezalarının indirilmesi sırasında"KİŞİYE ÖZEL YASA" diye ortalığı ayağa kaldıranların, işin içine Galatasaray girince tek kelime etmeden susacağını hepimiz biliyoruz. Malesef ülkemizdeki Etik ve Ahlak anlayışı bunu gerektiriyor. Stadını Devletten tek kuruş almadan kendi imkanlarıyla yapan, borçlanma ihtiyacı olduğunda faizini de ödeyerek tahvil ihraç eden bir camia yerden yere vurulurken, cebinden bir kuruş para çıkmadan kendisine verilen stadın çevre düzenlemesi için dahi sürekli ağlayıp zırlayan, borçlarını küçük yatırımcının cebindekilere göz dikerek ödemeyi planlayan diğer camia övülür.   

Çarşı Duvara Karşının Bu Fotosunu Unutmadık.

29 Mayıs 2012 Salı

İşte Galatasaray'ı şampiyon yapan kadro

İşte Galatasaray'ı şampiyon yapan kadro, ne yazık ki içinde ne ''imparatore'' ne de futbolcular var! 

Tarator Yalansu'ya görevini iyi yaptın (!) diye tebrik ediyor.

26 Mayıs 2012 Cumartesi

Galatasaray lisesi ve vatan hainliği




Galatasaray lisesin'de okuyan zengin çocukları şuan şaşkın şaşkın ekrana bakıyor. Ne demek yani Galatasaray lisesi ve vatan hainliği? Eğer isminizAhmet İnselBaskın Oran veyaCengiz Aktar değilse korkmanıza gerek yok.

Konumuz sözde Ermeni soykırımı ve Galatasaray lisesi. Bir zamanlar büyük devlet adamları yetiştirsin diye kurulan bu lise şuanda nedense Ermeni özürcüleriyle tanınıyor. Bu 3 isimden ikisi Galatasaray lisesinde okumuş. Baskın Oran ise bir çok kez davet edildi Galatasaray lisesinde yani havasını aldı en azından. 2005 yılında Galatasaray lisesinde Baskın Oran Türkiydeki azınlıkların durumu hakkında bir konuşma yaptı.

Bu 3 kafadar "Ermenilerden özür diliyorum" kampanyasını başlatan isimler olarak öne çıkıyor. Bu insanlara Kezban Hatemi hanımı ekleyebiliriz. O bir zamanlar Galatasaray'ınavukatlığını yapıyordu ve kendisi fanatik bir özürcü. Nedense bu insanlar Ermeni konusunda Ermenilerden Ermenici. Agos gazetesinde yazı yazdılar zamanında, Hrant Dink olayı ile Ermeni oldular, "Allah'ım sen beni bu ülkede azınlık ve Kürt yapmadığın için sana hamd ediyorum" dediler ve ellerinden geldiği kadar Türkleri cani ve barbar varlık olarak göstermeye çalıştılar. Aaaaah Kezban Hatemiiii aaaaah keşke 1915'de Van'da doğmuş Türk olsaydınız. Ermeniler orada Türk keserken sizde keşke orada olsaydınız.
Öğretmenlerinin bir çoğu Fransız, Alman vs. olan bu okul Fransızcaya önem veriyor. Bir aralar Ermenice derste veriyordu Fransız eh.. Galatasaray Lisesi. Şimdi öğgretmenleri Fransız olsun ama Türkiyede ders veriyorsa Türkçe ders verecek arkadaş. Fransada Türkçe ders vermek yasak. Fransada bir Türk lisesi yok. Ama malesef Galatasaray lisesinde Fransızca Türkçeden daha üstün tutuluyor. Bir ara guya Fransaya tepki gösterdi Galatasaray Lisesi. Mektup yazmışlar. Hepsi fasafiso. Bir aralar Prof. Dr. Yalçın Küçük demişti: "Galatasaray Mason yetiştiriyor" diye. Hepimiz gülmüştük. 

Şimdi işte Atatürk'ün uğradığı okula nasıl böyle dersiniz falan filan denilecek. O zamandan bu zamana onun izinden çoktaaaaan ayrıldınız.

ABD ve bir kaç ülke parlementolarında Türkiydeki sözde soykırımın seçımını yapıyor. Böyle saçmalık olurmu? Bu şuna benzer; Ögün Samast Hrant Dink'i vurmuşmu vurmamışmi? Bunun seçimi olurmu? Soykırım meselesınde tarihçi ve ötekisinde polis araştırma yapar. Nedense bu konu hakkında Baskın, Ahmet, Kezban ve Cengiz hiç konuşmuyor. 

AK-parti, bir gün gelecek size soracaklar bu Ermeni konusunun neden arkasından gitmediniz? Neden Ermeni konusunu araştıran Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu görevden alındı? Neden Abdullah Gül ve Erdoğan gidip Ermenilerle anlaşmalar imzalıyor? Neden Galatasaray Lisesi gibi bir çok okul hala tipik tipik insanlar yetiştiriyor?
update: unutmadan, Fransa'da sözde Ermeni soykırımını veya özürcülerin dediği gibi Büyük Felaket'i reddetmek suç
update1: işte ünlü mezunların listesi: link bunların hepsi işe yaramaz insan diye birşey demiyoruz ama ne tesadüf ki Ermeni konularında çok hasas olanlar buralarda okumuş.

24 Mayıs 2012 Perşembe

"UEFA Başkanı'nın eşine kolye aldım"



Türkiye'de son günlerde yaşanan şike ve teşvik primi haberlerine bir yenisi daha eklendi. Zaman Gazetesi'nden Fatih Uraz bugünkü yazısında; Galatasaray'ın eski kulüp başkanı Mehmet Cansun'un "UEFA Başkanı'nın eşine 27 bin dolarlık kolye almıştım" itirafında bulunduğunu belirtti.
İşte Uraz'ın olay yaratacak yazısı;

Geçtiğimiz yılın bitimine sayılı günler kala eski G.Saray başkanı Mehmet Cansun'un bir gazeteye yaptığı ilginç açıklamalar nedense yankı bulmadı. Oysaki onun konumunda birisi benzer açıklamaları, daha doğrusu ifşaatları yapmış olsaydı, dünyanın birçok yerinde deprem olurdu. Ülkemizde ise gündem yaratacak o sözleri kimse umursamadı bile.


Mehmet Cansun başkanlığı döneminde TV kameralarına Ali Sami Yen Stadyumu'nun inşaatıyla ilgili olarak 'kalaslar gemiye yüklendi, birkaç gün içinde İstanbul'a gelecek, bizde vakit geçirmeden stadı yıkmaya başlayacağız.' diyen bir yönetici olduğu için, o gemi de hiç gelmediği için ilk anda sözlerini nereye koyacağımızı bilemedik. Ancak röportajın yayınlanmasının bir gün sonrasında düzeltme başlığıyla şu not yayınlanınca artık inanmamazlık yapamadık: 'Dün sehven Mehmet Cansun'un UEFA Başkanı Johansson'un karısına hediye ettiği gerdanlığın fiyatı 127 bin dolar olarak yazılmıştır, doğrusu 27 bin dolar olacaktı.' 

Bu kadar değerli bir kolye niye hediye edilir, niye olacak elbette bazı beklentiler neticesinde. Peki, bu ahlaki midir, tabii ki değildir, dahası hediyeyi alan ile verenin başına işte açabilir. O halde şu soruyu sormak elzem oluyor; mademki kulübünün haklarını korumak adına böylesine değerli bir gerdanlığı UEFA Başkanı'nın eşine hediye ettin, bunu neden cümle aleme açıklama gereği duyuyorsun? Hem millete 'nasıl lobi yapılır'ın dersini veriyorsun, hem de yalnızca alanla veren arasında kalması gereken bir olayı hiç gereği yokken kamuoyuna ilan ediyorsun. Tut ki bazı idareciler de senin yolundan gitmek istedi, kimse verdiğini ilan eden adamların elinden hediye kabul eder mi? 
http://www.sabah.com.tr/Spor/Futbol/2011/08/01/uefa-baskaninin-esine-kolye-aldim

23 Mayıs 2012 Çarşamba

Galatasaray'ı Fetullah Gülen şampiyon yaptı!

16:31 | 24 Aralık 2008
Beşiktaş'ın eski yöneticisi İhsan Kalkavan birbirinden ilginç açıklamalar yaparak, Galatasaray'ı UEFAşampiyonu yapan kişinin Fetullah Gülen olduğunu söyledi.
Beşiktaş'ın eski yöneticisi İhsan Kalkavan, Galatasaraylı futbolcuları istekleri üzerine, Fethullah Gülen'e götürdüğünü ve ondan sonra sarı kırmızılı ekibin Avrupa'da büyük başarılar yakaladığını söyledi.
İhsan Kalkavan'ın Habertürk televiyonunda katıldığı Söz Sende'de programında, Balçiçek Pamir'in sorularına verdiği yanıtlar şöyle;
Yakın çevrenize ‘Beşiktaş’a Başkan olmanızı engelleyen Gülen yakınlığım’ diyormuşsunuz?
Evet tamamen öyledir. Ben tabii o zamanlar Hoca Efendi'den ötürü gazetelerin ön tarafı, benden ötürü de arka tarafı Hoca Efendi çıkmaya başladı. Hatta Hoca Efendi dedi ki ‘İhsan kardeşim bir cephe yetmiyormuş gibi bana bir cephe daha açtın’ dedi bu beni çok üzdü oysa gazetelerde Hoca Efendi Türk futbolunu ele geçirmeye çalışıyor diye böyle yaygara ediyorlardı.
Siz başkan olunca takım tarikata teslim edilecek korkusu varmış. Haklı bir korku mu?
Böyle konuşuluyordu. Oysa bundan ötürü o da çok üzüldü. Ben de tabii çok hevesli olduğum için Beşiktaş başkanlığına o dönemde adeta onun icazetine mecbur bırakıcak şekilde ondan müsade istedim. Yani hocam benim almam lazım falan deyince o zaten beni kıramadı öyle oldu. O artık beni kıramadı öyle yol verdi. Fakat çok ciddi bir kampanya. O gün bütün komutanlar resmi elbiseler ile geldi. Delege olanlar geldiler, en ön sıraya oturdular 10. Yıl Marşı ile falan açıldı. Ben bir an "Vatan haini miyim?" dedim kendi kendime. Ben Beşiktaş'ın başında 3 sezonda 3 şampiyonluk görmüş, futbolun başındaki bir insandım. Camianın bana düşkünlüğü çok fazlaydı. Benim de camiaya düşkünlüğüm vardı. Ben konuşma yaparken marşlar çalındı, hoparlörler bozuldu, sesim sadece cazırtı şeklinde çıktı. Ben de bir şekil 28 Şubat mağduru oldum.
Sonra siz bir yemin ettiniz ben bir daha aday olmayacağım diye. Niye?
Ondan sonra çok rahat gelebileceğim dönemler geldi. Ama ben orada Süleyman Seba'ya karşı yarışmıştım. Sayın başkanıma da saygım sevgim sonsuz. Ben orada sayın başkanımıza siz bizim başımızda olun biz de bu kulübü yönetelim şeklindeydi. Ama o bunu 1 dönem daha kendisine verilmesini talep etti. Talep edince ben de aday olduğuma bir noktadan sonra pişman bile oldum. Ama seçim kazanamayınca da o anın verdiği üzüntü ile kazanamadım derken yine ciddi bir teveccüh gördüm. Bütün bu organisazyonlara rağmen 2400 küsür oya karşılık 1670 oy aldım. O gün öyle bir şey oldu ki seçimi kaybedince bütün kameraların önünde dedim ki "Benim artık benim yönetim mücadelem, başkanlık mücadelem burada kapanmıştır."
Neden?
O anda dedim pişmanım, keşke demeseydim. Bu bir Kartal sözü ise Beşiktaş'ı yönetecek olan biri ağzından çıkan lafı bilmeli. Eğer ağzından çıkan laf öyleyse,o artık oraya gelmemeli.
Mübariz Mansimov ‘Sen Başkan ol maddi manevi arkandayım’ diyormuş...
Bunu bütün samimiyeti ile itiraf etmiştir. Ne olursa olsun ben BJK’nin başına geçemem. Ha diyeceksin ki hazır adam para veriyor, bari onu al Beşiktaş’a ver öyle de düşünemem. Zaten ben eğer bir gün Beşiktaş’ın başına geçersem zaten kendi imkanlarım buna müsait. Yani ha diyeceksiniz ki, madem çok büyük Beşiktaşlısın o zaman maddi olarak destekle.. Fakat aktif olarak, yani bir yerin başında olmadıktan sonra bu işlerde bakın para kuyuya gidiyor. 140 milyon dolar 150 milyon dolarlardan bahsediliyor, borçlar alacaklar şunlar bunlar, bugün artık bu paralar çok rahat verilemiyor. Parayı yönetmek lazım. İşin başında olmak lazım. Vermekle bitmiyor.
Yıldırım Demirören konusunda ne düşünüyorsunuz?
Ben Genç Beşiktaşlılar Derneği’nin başkanı iken Yıldırım kardeşim de benim yardımcımdı.Yıldırım iyi bir Beşiktaşlı. Gönülden bir Beşiktaşlı ve ciddi fedakarlıklar da yapan bir çocuk. Bir kardeşimiz, ama hakikaten şu ya da bu nedenle talihi de yaver gitmedi. Bu bir takım olayıdır. Benim biraz da arzu etmemin sebebi, ben allem-i cihan olsam bizim Sayın Seba’nın karşısına çıktığımız dönemde ekipte kimler vardı, mesela Turgay Ciner, Zafer Yıldırım daha kimler vardı...
Kuvvetli kadro
O gün, Türkiye’nin ekonomisini yöneten bugün bile avucunun içerisinde tutan ekiptik biz yani. O bize cesaret verdi. Yoksa İhsan Kalkavan tek başına hadi çekilin bakayım ben geldim, şimdi ben yöneteceğim demekle olmaz.
Peki Demirören’in kadrosu o kadar kuvvetli değil mi sizce?
Onlar da arkadaşım ama hakikaten bu bir ekip işi, takım olayı.
Hep konuşulur kulislerde. Demirören babasının etkisinin altında ve babası çok işine karışıyor diye. Hakikaten böyle midir bu iş?
Ben en azından şu kadarını biliyorum. Yıldırım o kadar artık stres altında ki, inanıyorum yani baba müsaade etsin çekilir yani kalmaz orada. İnanıyorum yani.  En son bir küfür olayı yaşandı biliyorsunuz.Merkez Hakem Kurulu Başkanı’na yani hiç Demirören’den beklenmeyecek bir hareket gerçekten. Ama artık tahammül gücü de kalmadı, sinir sistemini de bozdu. Yani ben Yıldırım’ı görüyorum ve bir Beşiktaşlı kardeşim olaraktan çok da üzülüyorum. İnanıyorum onu da ne kadar bunaltıyorlardır. Elinde imkan olsa zaten maddi manevi her şeyi koyuyor. Ama demek ki olmuyor, bir noktadan sonra da belki diyorum sağlığına da bir şey olmasından üzülürüm yani.
Yani bir an evvel çekilmeli mi?
Bence tabiî ki... Yani bir an önce karar verilmeli. Bir an evvel bir şeyler oluşmalı gibi düşünüyorum. İçinde Yıldırım’ın da olduğu kardeşimizin başkanın da olacağı bir şey mi oluşmalı acaba diyorum.Ertuğrul Sağlam’ın gönderilmesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Mesela Ertuğrul Sağlam karısının türbanlı olması ve Fethullah Gülen ile yakınlığı ile eleştirildi.
Ertuğrul’un zamanında Ertuğrul takımdayken bir sürü insan kadını erkeği biz Galatasaraylıyız ama Fenerliyiz ama sırf Ertuğrul için ellerimizi açtık Allah’a dua ediyoruz diyorlardı. Bir adamı gördümKabe'de tavaf ederken, ki yalan konuşmaması lazım, Umre zamanıydı, tavaf ediyordu. Beni gördü şaşırdı. Bana sarıldı dedi ki, "Neye tavaf ediyorum biliyor musun? Fenerbahçeliyim ama dedi sırf Ertuğrul’un başarısı için dua dua ediyorum" İşi Beytullaha’a kadar taşımış yazık. Futbolu buralara getirdin dedim ya, başımıza husumet gelecek dedim.
Şaka gibi bu anlattığınız.
Bir Fenerbahçeli’nin yapması... Bir Beşiktaşlı belki bunu yapabilir çok şey ama, onun başarılı olabilmesi için bir çok el havaya kalkmıştı. Ertuğrul sürpriz başarı alınca telefon açıyordum diyordum, “Bak sakın kerameti kendinden bilme ha... Biliyorum abi diye cevap veriyordu. Bütün milletin elleri havada sabaha kadar millet sakalından kendini asıyor, Ertuğrul başarılı olsun diye herkes dua ediyor."
Dini tercihlerin futbolun bu kadar içinde olması doğru mu?
Bir örnek vereyim. Galatasaraylı futbolcular çok kötü gittiği dönemde Fetullah Hoca ile görüşmek istediler. Ben onları Hoca'nın yanına götürdüm. Bir kahvaltıda buluştuk.
Kaç kişi?
Neredeyse bütün takım. Sonra Fetullahçı takunyalı yazdılar ama namazında niyazında futbolcular UEFA şampiyonluğunu sağladı.
Gülen’in etkisi mi oldu diyorsunuz yani?
Evet kesinlikle. İş çok kötüye gidince bir gün bunları topladık sabah kahvaltısına, abilerinin yanına Hoca Efendilerinin yanına getirdik. Hocam dedik, böyle bir sıkıntı var hakikaten de başarısızlar. Ya sekizinci sırada falanlar ve Hoca Efendi onlara birşey dedi, onun futbolla alakası yok bir kere maça gitmiş, o da tesadüfen ..
Galatasaraylı değil mi?
İlk maçı Galatasaray maçıymış arkadaşı götürürken... Kalede de Turgay varmış o zamanlar. Hatta Turgay abiyi ben Hoca Efendiyi ziyaret ettiğimizde onu anlatmıştı. Galatasaray’a öyle bir sempatim var dedi, Türkiye’nin yarısı Galatasaraylı oldu ondan sonra.
Bırakan olmamış mıdır peki?
Hayır. Bizim çünkü futbolla hiç alakası olmayan bir kesim birdenbire bir baktık fanatik tutmaya başladı hepsi Galatasaraylı oldular.
Peki Galatasaraylı futbolcuları götürdünüz…
Hoca orada enteresan bir şey söyledi, ben bu kadar yöneticilik yaptım, motivasyon özelliğim vardır, hiç benim duyamayacağım birşey söyledi. Hakikaten Galatasaraylılar'ın içerisinde bir çekişme vardı, yabancılarla yerli bilmem ne, beş altı tane yedi tane böyle dindar bir ekip var.
Gülen mi motive etti yani?
Evet. O ara dedi ki maça giderken dedi, kendinize dua etmeyin dedi, arkadaşınıza dua edin, arkadaşlarınıza edin, o zaman onlar da size ettiği için dualar katlanır dedi. Halbuki şunu söylemesinde ki gaye şuydu: Bu işlik yapmayın topu kendinize değil, topu takım için oynayın. Bir takım ruhu getirecek bir mesaj vardı orada. Ben bir futbol yöneticisi olarak o mesajdan bunu aldım. Şu kadarını söylüyorum yemin ederek söylüyorum o sıra Avrupa Şampiyonluğu da geldi ve bütün artık bütün başarıların birbirine kenetlenip o efsane kadro, taa olayları buraya ve öyle bir kökten kardeşlik havası kuruldu ki orada bunların içerisinden hiç alakası olmayan, onların aralarında yani şu veya bu şekilde din ile ilgisi olmayanlar da öyle güzel kaynaştılar ki. Hala bu kaynaşma, Galatasaray en güzel bu örneği veren takım. Sonra da UEFA’da Avrupa’da bilmem nerede büyük başarılar elde ettiler bir de tabii orada o başarılar öyle devam etti gitti.
Yani GS’nin UEFA kupasını almasında Fethullah Gülen’nin etkisi var diyorsunuz?
Evet. Şimdi ben tabii o sihirli cümle gibi geldi bana ve ondan sonra maç kaybettiklerini görmedim. Çok istisna bir şekilde birlik ve beraberlikleri sağlandı. Adeta mihenk noktası ben orası gibi düşünüyorum. Zaten sadece ben değil bütün futbolcular da böyle düşünüyordu.
Peki Beşiktaş'ta nasıldır durum? Futbolcuları Gülen ile tanıştırdınız mı?
Beşiktaş’ta böyle dini bir şeyler yok.
Ertuğrul Sağlam’ın döneminde?
Ertuğrul, Hoca’ya münferit olarak öyle bir gönül vermiş birisiydi çok sever sayar.

Abdüş'ün Özel Konuğu (!) Yalansu İti.

22 Mayıs 2012 Salı

Galatasaraylılar bu fotoğrafı yedirebiliyor musunuz kendinize?

21 Mayıs 2012 Pazartesi

Unimar - Ünal Aysal ve Ahlak bekçileri

Galatasaray icra şoku ile sarsıldı

Bugün 19:01 PazartesiGalatasaray'da borç-alacak ilişkisi ve icra takibi yeniden hortladı.

Galatasaray'da Adnan Polat'ın başkanlık yaptığı dönemde,yönetimde görev alan Yiğit Şardan, sarı-kırmızılı takıma icra davası açtı.

Galatasaray'da borç-alacak ilişkisi ve icra takibi yeniden hortladı.

Doğan Haber Ajansı'nın servis ettiği habere göre; sarı kırmızılı kulüpte bir dönem önce Adnan Polat'ın yönetiminde görev alan Yiğit Şardan'ın, kulübüne icra davası açtığı öğrenildi.

Yiğit Şardan'ın sarı kırmızılı kulüpten alacağı olan 270 bin lirayı günü geçtiği halde alamadığı ve bu yüzden icra davası açtığı bildirildi.

Şardan'ın, Galatasaray aleyhine açtığı icra davasını, yine sarı kırmızılı kulübün üyesi avukat Ethem Postacıoğlu vasıtasıyla açması da dikkati çekti.

Mustafa Kemal'in Mekteb-i Sultani hakkindaki gorusleri..

İşte unutulan foto M.Ali Birand devletı dolandırmktan 11 ay 20 gün hapis cezası aldı

20 Mayıs 2012 Pazar

Hani Fetullah'ın Futbolla Alakası Yoktu ?

Her Zaman Her Yerde En Büyük Fener....

19 Mayıs 2012 Cumartesi

Lekesiz,tertemiz (!) cim bom

İlki bizzat 6alatasaray´lı Ahmet Çakar tarafından kamuoyuna duyuruldu hatırlayacağınız üzere. 1993 yılında İstanbul´da oynanan 65 - MANU maçında 65´in maçın İsviçreli hakemi Röthlisberger´i bağladığı‚ paranın da bir nevi kumarhanede aklanıp hakeme verildiği söylendi. 

 



Bir diğer iddia da‚ 65´in 1991 yılında Banik Ostrava ile oynadığı Avrupa kupası maçında rakibini deplasmanda 2-1 yenerek tur atlaması üzerineydi. İddiaya göre‚ ilk maç sahasında 1-0 yenilen 65 hakemi bağlayarak deplasmanda 2-1 galip gelmişti. Yaşı yeterli olanlar muhakkak hatırlayacaklardır Arif´in kendisini yere atarak penaltı kazandırdığını. Zaten maçtan sonra Banik Ostrava taraftarının hakeme olan tepkisi çok fazla oluyor ve hem hakemler hem de 65 uzun süre staddan çıkış yapamıyordu. 



 

7 Kasım 1991 günü maç ile ilgili gazetede çıkan ufak bir ayrıntı haber... 

 

"Lekesiz"‚ "Tertemiz" Cincon ile ilgili şike ve şaibe haberine denk gelmek maşallah kanalizasyon borusunun üzerinde yol çalışması yapmaya benziyor. Kazmayı vurduğun yerden pislik fışkırıyor. 

Fenerbahçe'den Galatasaray'a tarihi kıyak


18 Mayıs 2012 Cuma

Radikal: Beşiktaş’a Kara Rapor!



Radikal GazetesiBeşiktaş Kulübü’nün 9.4 milyon liralık vergi kaçırdığı iddiasıyla açılan davanın raporuna ulaştı.

İşte Radikal Gazetesi’nin haberi:

Maliye ile barışan Beşiktaş’ın başı mahkeme ile dertte. Zamanın BeşiktaşKulübü Başkanı Yıldırım Demirören ve yöneticilerini vergi kaçırmakla suçlayan davanının ilk duruşması 24 Mayıs’ta Çağlayan Adliyesi’nde görülecek.
Radikal, duruşmaya konu olan Maliye Bakanlığı Hesap Uzmanları Kurulu tarafından hazırlanan ‘kaçakçılık suçu’ raporuna ulaştı. 27 Aralık 2010’da hazırlanan rapora göre, Beşiktaş Kulübü 2005-2007 yıllarında yaklaşık 52 milyon lirayı beyan etmedi ve 9.4 milyon vergiyi ödemedi. BeşiktaşKulübü 9.4 milyon lirayı 6111 sayılı Vergi Barışı Kanunu’ndan yararlanarak ödedi.

Hata değil kaçırma
Ancak kanun sadece idari para cezalarına af getirdiği ve hürriyeti kısıtlayıcı cezalara af getirmediği için konu yargıya taşındı. Dava sonucuna göre Beşiktaş yöneticileri hüküm giyebilir, Demirören ise Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığı’nı kaybedebilir.
Beşiktaş Kulubü’nün 2005 ve 2007 yıllarına ait mali kayıtlarının tutulduğu defterleri inceleyen Maliye Bakanlığı Hesap Uzmanları Kurulu,Beşiktaş ’ın kayıtlarında yer alan yaklaşık 52 milyon lirayı beyan etmediğini öne sürdü. Başhesap Uzmanlarının hazırladığı raporda ‘hesap ve muhasebe hilesi’ yapılarak kaçakçılık suçunun işlendiği belirtildi.

‘Başkanlığı düşebilir’
Raporda tespit edilen hesap açıkları ise detaylı bir şekilde anlatılarak, açıkların hata olmadığı ve bilinçli bir vergi kaçırma suçu işlendiği iddia edildi. Raporda 51 adet satış faturasına ilişkin yevmiye defterlerinde 41 adet hileli kayıt ile net olarak 51 milyon 933 bin 95 lira KDV matrahının beyan dışı bırakıldığı yer aldı. Rapora göre Beşiktaş Kulubü, Biletix, Lig TV yayın g elirleri, TFF ödemeleri ve reklam gelirlerinin bir bölümünü beyan etmedi. 110 milyon lira gösterilmesi gereken gelir, 56 milyon lira olarak beyan edildi. Yaklaşık 52 milyon liralık gelirden doğan 9 milyon 400 bin lira vergi kaçırıldı. Raporun savcılığa yollanarak suç duyurusunda bulunulmasının ardından 18 Mart 2012’de Yıldırım Demirören ve diğer eski Beşiktaş yöneticileri hakkında vergi kaçakçılığı yaptıkları gerekçesiyle dava açıldı.
Savcılık Demirören ve dönemin yöneticileri için 18 aydan 3 yıla kadar hapis cezası istedi. Davanın ilk duruşması 24 Mayıs’ta Çağlayan Adliyesi’nde görülecek. Hüküm giymesi durumunda Demirören’in TFF Başkanlık koltuğu da tehlikeye girecek. Eğer ceza alırsa hazirandaki TFF Genel Kurul’unda Demirören aday olma hakkını yitirme riskiyle karşı karşıya. TFF Statüsü’nün 38. maddesinin D fıkrasına, ‘sahtecilik, görevi kötüye kullanma ve kaçakçılık’ suçlarından mahkum olanlar başkanlığa aday olamıyor.

Beşiktaş : Hata ve personel eksikliği
Hesap Uzmanları Kurulu’nun düzenlediği raporda Beşiktaş Kulübü’nün verdiği savunma da yer aldı. Kulübün yaptığı resmi açıklamasında şöyle denildi: “Belirtmiş olduğunuz faturalarda yer alan hesapladığımız KDV tutarlarını yasal deftere kaydederken hataen hesaplanan KDV hesabını hiç kullanmamış ya da bu hesaba kayıt yapılırken rakam hatası yapılmıştır. Bu durum tamamen personel yetersizliği ve muhasebe kayıtları için kullandığımız proğramın yetersizliğinden meydana gelmiştir. Yoksa bizim Beşiktaş Camiası olarak vergi kaçırmak gibi bir kastımız yoktur.”
Hesap Kurulu’nun, Baş Hesap Uzmanı aracılığıyla ise açıklamaya şöyle karşılık verdiği öğrenildi: “Hiçbir işletme ve hiçbir şirket yetkilisi bu matrah farkını (51.933.095,33TL) hataen yapılan bir düzensizlik olarak açıklayamaz. Ayrıca hiçbir şirket yetkilisi bu oranda ve tutarda oluşan düzensizlikten haberdar olmadığını iddia edemez.”

55 bin ceza davası bulunuyor
Vergi Konseyi üyesi ve Vergi Uzmanı Bumin Doğrusöz Vergi Barışı’ndan yararlansa dahi mükelleflere ceza davası açılmasını şöyle değerlendirdi: Vergi kaçakçılığı teşkil eden fiillerde iki tür ceza kesiliyor. Biri idari para cezası, diğeri ceza mahkemelerinde yargılanarak hürriyeti bağlayıcı cezalar. 6111 sayılı Vergi Barışı kanunu sadece idari para cezaları yönünden af getirdi. Dolayısıyla hürriyeti bağlayıcı cezalarda bir af maddesi getirilmedi. Bu haliyle dava düşmez, vergi kaçıran biri hüküm giyebilir. Bu kanun çıkarken de çok eleştirildi. Kanun eksik çıkarıldı. Daha önceki afta 4811 sayılı kanunla para ve hürriyeti bağlayıcı cezalar da affedildi. Ancak 6111 sayılı kanunda bu yapılmadı. Devlet tam barışmadı. Bu eksikliğin de bir kanunla giderilmesi gerekiyor. Şu anda vergi usul kanunlarına muhalefetten ceza mahkemelerinde görülen 55 bin civarında dava var.

‘Vergi kaçakçılığı hata değil’
Maliye Bakanlığı’na bağlı hesap uzmanları, Beşiktaş Kulübü’nün hata olarak değerlendirdiği kayıtların hata olmadığını şu tespitlerle iddia etti:
110 milyon liralık kaydın yüzde 46’sına denk gelen 52 milyon liranın hatası olamazdı.
Raporda 51 adet faturaya ilişkin 2005-2007 arasında 41 kere düzenli olarak yevmiye defterine kayıt yapıldığı, düzenli olarak üst üste 41 kere aynı hatanın yapılmasının mantıklı bir izahı olamazdı.
Yevmiye defterlerinde de doğru kayıtlar
yeşil renkli fosforlu kalemle, yanlış ve hileli kayıtlar ise turuncu renkli fosforlu kalemlerle işaretlenmiştir. Bundan da açık olarak görülüyor ki mükellef kurum aynı günlerde yaptığı kayıtların bir kısmını doğru yapmakta, bir kısmını ise vergi ziyaına sebebiyet verecek şekilde bilerek ve isteyerek yanlış ve hileli olarak kaydetmektedir.

Dava 2005-2007 yıllarını kapsıyor
27 Aralık 2010 tarihinde hazırlanan rapora göre, Beşiktaş Kulübü 2005 ile 2007 yılları arasında yaklaşık
52 milyon lirayı beyan etmedi ve 9.4 milyon liralk vergiyi ise ödemedi.Beşiktaş Kulübü 9.4 milyon lirayı daha sonra 6111 sayılı Vergi Barışı Kanunu’ndan yararlanarak ödedi. İlgili dava 24 Mayıs’ta Çağlayan Adliyesi’nde görülecek.

Kaynak: Radikal Gazetesi
16.5.2012 14:05

17 Mayıs 2012 Perşembe

gs logosu taklit

CHP'den 'mektup'lu teşvik iddiası

CHP'li vekiden iddia: Bir kamu görevlisi şike davası savcısı Mehmet Berk'e 2006 yılında Denizlispor'a Galatasaray'dan teşvik primi geldiğine dair tanıklık yapmak için başvurdu. O kişi baskı gördü




ANKARA - CHP Aydın Milletvekili Bülent Tezcan, bir kamu görevlisinin şike savcısı Mehmet Berk’e 16 Mart 2012 tarihinde mektup yazdığını belirterek, “Burada iddia edilen şey 2006 yılında Denizlispor’a teşvik verilerek o dönemde Galatasaray’ı şampiyon olmasının önünün açıldığı iddiasıdır, iddia budur” dedi. 2006 yılında oynanan ligin son maçında Denizlispor kendi sahasında Fenerbahçe ile 1-1 berabere kalmış ve bu sonuçla Galatasaray şampiyon olmuştu. 

CHP Aydın Milletvekili Bülent Tezcan, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, bir kamu görevlisinin şike savcısı Mehmet Berk’e 16 Mart 2012 tarihinde yazdığı mektubu dağıttı. 

2006 yılında Denizlispor- Fenerbahçe maçıyla ilgili birçok iddiaların ileri sürüldüğünü ifade eden Tezcan, şöyle dedi: 

“Bir belge ulaştı bana. Bir kamu görevlisi şike soruşturması yapan Mehmet Berk’e 16 Mart 2012 tarihinde bir mektup gönderiyor. Bu mektupta 2006 yılında Denizli Spor Fenerbahçe maçının arka planına ilişkin bildikleri olduğunu ve bu konuda tanık koruma planına alınırsa olayın bütün ayrıntılarını anlatacağını söylüyor. Bu kamu görevlisini gönderdiği mektuptan şunu anlıyoruz, şike soruşturmasını yürüten savcı Mehmet Berk önce bu kamu görevlisini aramış bunun 2006 yılındaki maçla ilgili bilgileri olduğunu şike iddialarıyla ilgili bilgileri olduğunu öğrenmiş, tanıklık yapmasını istemiş ancak kamu görevlisi 23 yıllık görevi nedeniyle sonradan belirli kesimlerin hışmının üzerine toplanacağı kaygısı ve korkusuyla tanıklık yapmaktan çekinmiş. O dönemde 2006 yılında Denizli Belediye başkanı olan ve şimdide Denizli Milletvekili olan Sayın Nihat Zeybekçi’nin yönlendirmeleriyle ciddi biçimde mobing uygulaması ile karşı karşıya olduğunu iddia etmiştir. Bu yaşadıklarından sonra tanıklık yapmaya karar vermiş ve savcı Mehmet Berk’e sözünü ettiğim mektubu göndermiştir.” 

Tezcan, basın toplantısında, “Bu kişinin sözünü ettiği 2006 yılında Denizlispor Fenerbahçe maçı öncesinde ve sonrasında Denizli’de neler yaşanmıştır? Bu yaşananlarda Denizli Belediyesi’nin ve yetkililerinin dahli nedir? O zamanki Denizli Belediye Başkanı bu olayın neresindedir?” sorularını yöneltti. 

Basın mensuplarının konuya ilişkin ısrarlı soruları üzerine Tezcan, “Burada iddia edilen şey 2006 yılında Denizlispor’a teşvik verilerek o dönemde Galatasaray’ı şampiyon olmasının önünün açıldığı iddiasıdır, iddia budur” dedi. (ANKA)


http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1088300&CategoryID=84

16 Mayıs 2012 Çarşamba

Beşiktaş Eski Yöneticisi Celal Kolot “Şikeyi Galatasaray’dan Öğrendik”

Galatasaray hisseleri çakıldı

Şampiyonluğun tepkisiyle alımlara sahne olan Galatasaray hisseleri 2 gündür çakılıyor
Şampiyonluğun ardından haftaya yüzde 10′un üzerinde yükselişle başlayan Galatasaray hisseleri, ikinci seanstaki kayıpların ardından bugün de yaklaşık yüzde 11 oranında değer kaybetti.
Dün seans kapanışından sonra şirketten KAP’a gönderilen bedelli sermaye artırımı ve çıkarılacak payların ihracı ile ilgili taslak izahname yatırımcıların tekrar bedelli sermaye artırımını fiyatlamasına neden oldu.
Bilindiği üzere Galatasaray yüzde 400 oranında bedelli sermaye artırımı yaparak ihraç edilecek yeni paylarınhisse başına rüçhan kullanım bedelini 25,00 lira olarak belirlemişti. Ayrıca gönderilen izahnamede bedelli sermaye artırımı ve ihracından elde edilecek gelirle, şirketin ‘teknik iflas’ durumundan kurtarılacağı belirtiliyordu.
Açıklamanın ardından güne sert satışlarla başlayan Galatasaray hisseleri ilk seansta 182,50 lira ile taban olurken, ikinci seansta bir ara 171,00 liraya kadar geriledi.
Galatasaray hisseleri günü önceki kapanışa göre yüzde 10,79 oranında değer kaybederek 173,50 liradan kapattı.
 

ANTİBUKALEMUNSPOR Copyright © 2011 -- Template created by O Pregador -- Powered by Blogger