29 Şubat 2012 Çarşamba

Galatasaray Yalan Söylüyor !!!

Galatasaray Yalan Söylüyor !!!

Malum biz millet olarak herşeyi çabuk unutuyoruz. Buyrun daha önce yapılan açıklamalar.

Tarih : 08 Ağustos 2011

Galatasaray belgeleri teslim etti
Galatasaray Kulübü, emniyetin istediği belgeleri hazırladı. Sarı-kırmızılılar belgeleri bu sabah yetkililere teslim etti. İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nden ayrılan Galatasaray Kulübü avukatları: Bizden istenen bütün belgeleri teslim ettik.

Galatasaray Kulübü’nün iki avukatı saat 10.00 sıralarında vatan Caddesi üzerinde bulunan İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’ne ellerinde dosyalarla geldi. Yaklaşık bir saat içeride kalan avukatlardan Mahinur Dengiz çıkışta basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Kendilerinden istenen belgeleri polise teslim ettiklerini kaydeden Mahinur Dengiz, “ İçeriğinden bahsedemem zaten soruşturma kapsamında doğru olmaz. Bizden istenilen bütün evrakları biz cuma günü aslında teslim edecektik. Fakat tercümesi gereken yabancı dilde Fransızca da olan evraklarımızın ancak tercümesini yaptık, verdik. Dosya halinde verdik, cevabını bekliyoruz" şeklinde konuştu. Dengiz, "1 milyon dolar iddiası ile ilgili belge verildi mi?" şeklindeki soruya ise “Var, istenilen bütün belgeleri verdik" dedi.

Galatasaray Spor Kulübü yaptığı açıklamada "Medyada çıkan belgelerin eksik olduğu ve bu yüzden teslim edilemediği yönündeki haberlerin asılsız olduğu bir kez daha ispatlanmış olmaktadır" ifadelerini kullanıldı.

Tarih : 28 Şubat 2012

Belgeleler taşınırken kayboldu.


TFF derhal soruşturma başlatıp küme düşürmeli ve 2006 şampiyonluk kupamızı bize vermeli.

23 Şubat 2012 Perşembe


GALATASARAY'IN ŞİKELERİ:


Vahap Beyaz'ın maçı 8 dakika uzatıp 98. dakika çaldığı yalan penaltının getirdiği şampiyonluğu,Ulusoy döneminde dönen olayları,Denizlispor maçında Denizlispor kaleci antrenorunun kale arkasına kadar kosup son dakıkada Souleymanou'ya bırseyler dedıkten sonra Souleymanou'nun elınde kı topu kacırıp Servet'ın kafasına bırakmasını uzun uzadıya anlatmaya luzum yok,bunları hepımız hatırlıyoruz. 

Ulusoy döneminin ne kadar kirli olduğunu görebilmek için,o dönem ki maçlara az az göz atmak yeterli. Biz biraz derine inelim ki,mazisini çok temiz sananlar,biraz gerçegin farkına varsınlar.

Mehmet AĞAR ve Mesut Yılmaz dönemlerinde Galatasaray'ın kazandığı maçlar,binlerce söylenti,Fenerbahçe taraftarını '' Sandıkta gorusuruz Mesut Bey'e '' götürecek vehamette olaylar. Hadi bunları da geçelim.

Malatya,Denizli olayları,15 senelik şampiyonluk özlemi.

http://www.gencfb.org/fenerbahce/haber/mazinizi-hatirlayin/3624/ Videolu,resimli Genç Fenerbahçelilerin müthiş araştırması. Bakın bakalım kanıtlı şikeniz varmıymış.


Aşağıda kısa kısa anlatacağım şeyleri uzun uzun delilli halleriyle Besıktas'lı bir arkadaşım çok açık bir şekılde anlatmış. Zamanınız varsa buyrun okuyun,yuzlesın gerceklerle.http://forum.bjkonline.com/utanc-dolu-gecmis-serefsizsin-galatasaray-t898.html
Galatasaray ufakta olsa şampiyon olma ümidi olduğu 87-88 sezonunda Beşiktaş'ın 3 puan gerisindeydi. Besıktas'ın rakibi Malatyaspor'a buyuk mıktarda para gonderılecegı ve hatta Derwall'in yurtdısından getırdıği dopıng ıgnelerının goturuldugu basına yansımıştı. 




Bu maçta Malatya'lılar sezon boyu oynamadığı topu oynayıp Besıktası'ı yenmıs ve yıne aynı ıddalara sebep olan bır macta Besıktas Denızlıspor'a yenılıp sampıyonlugu Galatasaray'a vermıstı.


Medyadan bir kesit;


Sonunda Seba patladi: Turk futbolu bir takim cirkin olaylarla bir seviyeye gelecekse lanet olsun boyle lige! Acikca yapilan cirkef olaylar neden hala telakki edilemiyor? Takim cikarmakta bile gucluk ceken ekipler, bizimle karsilastiklarinda adeta aslan esiliyorlar.


Yine aynı sezonun son maçı, Galatasaray'lı Prekazi,Eskişehirspor kalecisi Zalad'a atacağı köşeyi gösterir ve son malumdur. Zalad'ı zaten tanımayan yoktur. Birazdan onun ve Galatasarayın bir ortak hikayesinden daha bahsedicez. 
                                                                 
Demin dediğimiz Denizlispor-Bjk maçında Denizlispor son dakika goluyle,Besıktas'ı sampıyonluktan ederken deli dana gibi sevinmeleri çoğu kişinin neler dondugunu anlamasına yardımcı olmustu.

Gelelim 93 sezonuna. O zaman ki maç hepimize anlatılmıştır. Mazisinin çok temiz olduğunu iddaa edenlerin sadece bu maça bakarak biraz özeleştiri yapmalarını tavsiye ediyorum.

GALATASARAY 8 -  0  ANKARAGUCU

Evet işlerin averaja kaldığı bir maç ve skor 8-0. Başrolde ki kişi kim. Tabii ki kaleci Zalad. 35 dakika da 5 gol yiyerek tarihe geçen Zalad,ülkeyi terketmiş sonra da haber alınamamıştır. Bu maçta ki açık şike nasıl tarihe ağır bir yara olarak geçtiyse de,ne hikmetse kimse yanmamıştır.
                                                                   
                                                                 
Gelelim Ergun Gursoy'a.


Yine Beşiktaş'la çekiştikleri bir sezon, Besıktas'ın rakıbıne Ergun Gursoy'dan araba sozu gelmıs ve ne hıkmetse kanının son damlasına kadar mucadele eden bu adamların hepsi yeni model birer Tofaşa sahip olmuşlardı maçtan sonra. Ergun Gursoy'un ilk olayı bu değildi.

Besıktas-Trabzon maçında elinde yuklu bır mıktar parayla statta yakalanan Ergun Gursoy'u linç edilmekten Besıktas taraftarları kurtarmıştır. Yoksa Trabzon'lu ların elinde kalacak Ergun Gursoy daha sonra bu olayı kendi memleketimde linç mi edilecektim yani diyerek geçiştirmiştir.

BESIKTAS ŞİKELERİ:




BESIKTAS'IN YÜZÜNCÜ YIL SAMPIYONLUĞU:


Nisan ayının son haftasında Gencay Çakıcı ile Sinan Engin görüşüyor.


Gencay Çakıcı: ‘Ergun abi (Gülerek) bana ve abime isimlerimiz yazılı iki Galatasaray forması göndermiş. Hem de bize (Gülüyor). Onu severiz bilirsin. Şimdi işin yoksa Galatasaray'ı seneye şampiyon yap.'

Sinan Engin: ‘İyidir iyidir. (O da gülüyor)
 


Şampiyonlukta hiç mi payımız yok? 
Geçen yıl Beşiktaş'ın şampiyonluğunun ardından Alaattin Çakıcı Beşiktaş'ın şampiyonluk kutlamalarının arkadaşının gece kulübünde yapılmaması üzerine Sinan Engin'i telefonla aradı.

Alaattin Çakıcı: ‘Sinan Sinan, ufak bir şey istiyoruz onu da halledemiyorsun. Oğlum, şampiyonlukta hiç mi payımız yok? O kadar olay oldu. Bir Allah'ın kulu açıp ağzını size bir şey söyleyebildi mi? Kızdırıyorsunuz beni.'

Sinan Engin: ‘Şey abi, tamam tamam... Abi, öyle değil başka bir şey oldu. Biliyorsun. Telafi ederiz abi. Kızma.'

BESIKTAS-GALATASARAY,2004-2005,33.HAFTA



Evet Hasan Kabze'nin son dakika gol atıp sampıyonlugun kapısını araladığı maç. Cordoba ve Sergen'in açık bir şekilde şike yaptığı maç. Fenerbahçeli'lerin meşhur bir lafı vardır.  '' Niye geri döndün Sergen'' derler hala. Niye derler. 


Bi izleyin bakalım,ikinci yarı Sergen yuruyor topla,5 e 3,herkes top istiyor,gol geliyorum diyor.  Ve Sergen baktı ki gol geliyorum diyor,ben de geri donuyorum dıyor. 


Cordoba'nın zaten bır kac macta şike yaptıgı soylentılerı cıktıktan sonra, Besıktas'la ılıskısını kestıler.
Bu mactan sonra Tumer Metın'ın acıklamaları da iddalara ışık tutmuştu.
Tumer Metın: Ben bu gece rahat uyuyacağım,arkadaşlarımı bilemem.


BURSA-BESIKTAS DUSMANLIĞI:

Bu dusmanlığın sebebini çoluk çocuk dahil biliyordur herhalde. Besıktas'ın Rize'ye,Sebat'a verdiği maçlar,Bursa'yı ikinci lige itmişti. Bu olayın ne kadar yankı uyandıracak buyuklukte olduğunu,şu an hala devam eden dusmanlıga bakarak anlayabılırsınız.


2007--- Bursaspor yonetıcısı Lemi Keskin: "Beşiktaş kaptanı ve Rize ikinci başkanının maç sabahı yaptıkları görüşme delil değil midir? Olaylar delillerle incelendiğinde Beşiktaş, Rize ve Sebat küme düşecektir.

Evet detaylara çok inilmeden,çoğu delilli,çoğu herkesin bildiği olaylar bunlar. Tekrar söylüyorum,bizi eleştirin,ama sütten çıkmış kaşık olmadığını bilin. Biz yaptıysak hata yapmışızdır,cezamız neyse de işallah çekeriz,ama herkes şunu bilsin ki Fenerbahçe heybetiyle ulu bir çınardır,bir kaç yöneticinin hırsıyla değil,25 milyonun masum sevgisiyle,tarihiyle büyümüştür ve bu ismi kirletmeye kimsenin gücü yetmez.

Yazımı sütten çıkmış ak kaşıklara bir kaç resim gösterimiyle bitirmek istiyorum;












http://berkaybarlas.blogspot.com/2011/07/baslik-baslik-sike-olaylari.html

Evvel zaman içinde

17 Kasım 2009 

Galatasaray-Beşiktaş (3 Ekim 1994‚ Milliyet) 

Medya ve sporda söz sahipleri‚ stat ve salonlardaki olayları‚ derbilerdeki gerginlikleri çözmek istiyorlarsa (ki samimi olduklarına inanmıyoruz)‚ önce bu ülkenin spor ve özellikle futbol geçmişiyle yüzleşmesini sağlamak zorundalar. Yani önce kendileriyle yüzleşmeliler. 

1980lerin ortasında başlayan‚ 90ların sonuna doğru iyice artan ve 2000lerde zirve yapan süreci‚ sistemin dibine perde arkasında sokulan çomakları‚ diğer takımların nasıl yavaş yavaş sindirildiğini‚ gözdağlarıyla susturulduğunu‚ kukla haline getirildiğini anlatmak ve tartışmak zorundalar. Bireylerden organizasyonlara‚ kulüplerden idarecilere kadar herkesin nasıl köleleştirildiğini ortaya dökmeliler. Sistemin nasıl tek merkezde toplandığını‚ 2000lerdeki milli takım ve Galatasaray başarısının arkasındaki yapılaşmayı‚ devletleşmeyi inkardan vazgeçmeliler. İçki ve yemek sofralarında‚ dost muhabbetlerinde‚ gizli toplantılarda konuştuklarını kamuoyu ile paylaşmak zorundalar. 

Zira 10 küsur yıldır sadece başarıların konuşulduğu bir putperestlik klanı yarattılar. Medyayı ve yorumcuları buna göre şekillendirdiler‚ kalıplara soktular‚ eğittiler. Ülke artık sadece onların manipülasyonlarına‚ ısmarlama masa başı haberlerine‚ art niyetli tartışmalarına inanıyor. Sadece onlar neyin konuşulmasını istiyorsa o konuşuluyor. Tek bakış açısıyla‚ alternatifsiz. Dünya Berlin duvarını sembolik olarak inşa edip tekrar yıkarken‚ Türk futbolu (sporu) kendi demir perdesini bir gıdım bile zayıflatabilmiş değil. Çünkü kemikleşmiş düzen‚ nesilden nesile aktarılıyor. Kitlesel beyin yıkama ve kışkırtma projesi devam ediyor. Maksat rahatlar bozulmasın 

Ama mücadeleden vazgeçmek yok. Unutturmak isteyenlere‚ konuşmayanlara ve konuşturtmayanlara inat hatırlatmaya devam edeceğiz. Hala aynı isimlerin pek çok kritik noktada oturduğunu‚ hala futbola arka planda elini kolunu soktuğunu hatırlatmaya devam edeceğiz. 

Tarih 2 Ekim 1994. Galatasaray-Beşiktaş maçı. O güne kadar derbilerde tribünler yarı yarıya paylaştırılırken‚ Galatasaray sezon öncesi iç saha maçlarını kombine olarak sattığını belirterek bu geleneği bozuyor. Aslında ileri görüşlülükleri yüzünden kutlamak lazım. 2000li yıllarda iyice oturacak kombine sistemini daha o zamandan uygulamayı başarmışlar! Herhalde eninde sonunda bu noktaya gelecektik. Ama önemli olan o gün bu hamlenin bambaşka niyetlerle yapılmasıydı. 

O yılları yaşayan tüm futbolseverlerin aklına futbolda kavga ve bölünmenin fitilini ateşleyen olay diye yerleşti. Elbette Beşiktaş da aynı karşılığı vermek zorunda kaldı. 


4 Ekim 1994 Milliyet 

Rövanş 5 Mart 1995de idi. Bakın ertesi gün ne haberler vardı: 

Adnan Polat‚ maç sonunda Beşiktaşlı taraftarların hışmından kaçmak için Şeref Tribününden erkenden ayrıldı. Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar da soyunma odasına gelerek futbolcuları teker teker kutladı. 

Galatasaray‚ Beşiktaşın kapalı tribündeki taraftarlar için verdiği sözü tutmadığını belirtirken‚ olayı Siyah-Beyazlı yöneticilere protesto ettiler. Sarı-Kırmızılı takımın Futbol Şubesi Sorumlusu Adnan Polat‚ yaptığı açıklamada‚ kendilerine 1050 kapalı bilet için Beşiktaşlı yöneticilerin söz verdiğini belirtirken‚ Ama bizi 500 kişilik bir yerde oturttular. Bu haksızlık. Biz onlara bunun daha fazlasını vermiştik. Üstelik de anlaştığımız rakamdan vazgeçtiler diye konuştu. 

Bu arada dışarıda kalan Sarı-Kırmızı taraftarlar Şeref Tribününün önünde buldukları Galatasaraylı yöneticilere olayı şikayet ederken‚ Seneye Ai Sami Yene tek Beşiktaşlı girmesin diye dilekte bulundular. Gaaltasaraylı yöneticiler de ğu anda bir şey yapamayacaklarını‚ bu şartlara uymak zorunda olduklarını belirttiler. (6 Mart 1995‚Milliyet) 

Şimdi ise yine onların sayesinde statlara‚salonlara rakip taraftar yasağı getirilerek daha büyük kavgalara yol açılıyor. Hoşlarına da gidiyor‚ zira böylelikle istedikleri atmosferi‚ istedikleri anti-spor ortamını yaratmak için ipler ellerine geçiyor. 

2 Ekim 1994ün başkahramanı ise hala aktif olarak bu ülke futbolunda söz sahibi. Galatasaray Kulübünün Başkanı 

Kısaca 15 yılda değişen hiçbir şey yok. 

http://www.tirajik.com/evvel-zaman-icinde/ 

Görülmemiş itiraf gs-KOCAELİSPOR Hakem Sabri Çelik'ten verdiği penaltı için

Meşhur 96.dakikadaki Uydurma Penaltılı Sezon.

Mustafa Kemal'in Mekteb-i Sultani Hakkındaki Sözleri

Cim Bom'a Şike İddiası

Malatyaspor'a Süper Prim (!)



Vergi Kaçıran G.Saray


Cim Bom'un Milyon Dolarlık Sırrı


Galatasaray borç batağı içinde yüzmektedir. Deplasmana bile gidecek para yoktur. FAK FUN FON imdada yetişir. İşte ayrıntılar
2001"de ekonomik krizin pençesinde bunalan G.Saray, 5.5 milyon dolarlık devlet yardımı bir türlü çıkmayınca IMF onayıyla Fakir Fukara Fonu"ndan ödeme almış

İşte düne kadar perde arkasında kalan o dönemle ilgili detaylar...

ECEVİT İMZA ATTI

Yıl 2001... Parasızlıktan kapıya kilit vurma durumuna gelen G.Saray "Devlet Baba"nın kapısını çalıyor...UEFA"daki başarının karşılğında ekonomik destek talep ediyor. Ecevit, Yılmaz ve Bahçeli bu talebe sıcak bakıyorlar ve G.Saray"a her hangi bir fondan 5,5 milyon dolar aktarılmasını onaylıyorlar. Bakanlar Kurulu"da bu kararın altını imzalıyor. Ancak tüm fonlar o tarihte IMF"in kontrolünde olduğu için hükümet onaylı bu karar hayata geçirilemiyor. G.Saray Başkanı Faruk Süren ile Başkan Yardımcısı Mehmet Cansun, Mesut Yılmaz ile yaptıkları görüşme sonunda işin IMF"in Turkiye Masasi Şefi İtalyan Carlo Cotarelli"de bittiğini öğreniyorlar.

ÖDEME FAKİR FUKARA FONU'NDAN YAPILDI

Olayın 1 numaralı kahramanı Mehmet Cansun şöyle anlatıyor: “Çok sıkıntılı bir dönemdi. Büyük başarı elde etmiştik ama ekonomik sıkıntı had safhadaydı. Hükümetimizden yardım talep ettik. O sıralar sayın Bülent Ecevit başbakandı. Ve ülkeyi koalisyon ile idare ediyordu. Talebimize hem sayın Ecevit, hem de yardımcıları Mesut Yılmaz ile Devlet Bahçeli onay verdi. Ama bu onaya karşın para bir türlü hesaba yatmıyordu. Araştırdık IMF temsilcisi Cotarelli tüm fonların kontrolünü eline almış o nedenle para çıkmıyormuş. Ben de bunun üzerine Ankara"ya gittim. Saat 23.30 ya da 24.00 civarıydı. Ne iznim vardı ne de randevum. Kapıyı çaldım, Cotarelli açtı. Hemen kapıda kendimi tanıttım. "Sizi tanıyorum" diyip beni içeri aldı. Çantamdaki dosyayı verip durumu anlattım. Bir de üzeri pırlanta parçalarıyla süslü G.Saray rozeti hediye ettim. 200-250 dolar cıvarında bir rozetti. Sayın Cotarelli yazıyı imzaladı. Ertesi gün de para hesabımıza yattı. Tanıtma Fonu"nda para kalmadığı için ödemeyi Fak Fuk Fon"dan yaptılar.”

Kaynak: Vatan 
http://www.haber90.com/ sitesinden 23.02.2012 tarihinde yazdırılmıştır.

GALATASARAY ÜNİVERSİTESİ FRANSA ESKİ CUMHURBAŞKANI JACQUES CHIRAC´A FAHRİ DOKTORA VERDİ. .

Galatasaray Üniversitesi‚ kuruluşundan bu yana sadece dört kez verdiği Fahri Doktor / Doctor Honoris Causa unvanlarından beşincisini‚ 11 Mayıs 2010‚ Salı günü saat 11:00de düzenlenen törenle‚ Fransa Eski Cumhurbaşkanı Jacques Chiraca verdi. 


GSÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi‚ Uluslararası İlişkiler Bölümünün verdiği teklifin Galatasaray Üniversitesi Senatosunda oybirliği ile onaylanmasının üzerine Fahri Doktor unvanını alan Jacques Chirac‚ Fransada iki dönem cumhurbaşkanlığı‚ iki dönem başbakanlık ve uzun yıllar Paris Belediye Başkanlığı görevlerinde bulunmuştu. Jacques Chiracın 1958 yılında Fransanın tarihi lideri General de Gaulleün yanında başlayan siyasi yaşamı 2007 yılında cumhurbaşkanlığıyla noktalanmıştı. 


Galatasaray Üniversitesi‚ Fahri Doktor unvanlarını daha önce Dışişleri Eski Bakanı Coşkun Kırca‚ Romanya Eski Cumhurbaşkanı Ion Iliescu‚ Fransız Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Kurucu Müdürü Thierry de Montbrial ve Galatasaray Eğitim Vakfı Başkanı İnan Kıraça vermişti. 


Galatasaray Üniversitesinden alacağı Fahri Doktor unvanı için Türkiyeye gelen Fransa Eski Cumhurbaşkanı Chirac‚ törenin ardından Galatasaray Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ethem Tolganın Galatasaray Lisesi Abdurrahman Şeref Salonunda onuruna verdiği öğle yemeğine katıldı. 


-------------------------------------------------------------------------------- 


Sayın İnan Kıraç konuşması 

Monsieur le Prsident‚ 
Monsieur le Recteur‚ 
Monsieur lAmbassadeur‚ 

Chers Amis... 

Monsieur le Prsident‚ au nom de la famille de lUniversit Galatasaray‚ jaimerais vous souhaiter la bienvenue et vous dire combien nous sommes honores par votre prsence. 

Je voudrais vous saluer comme le prsident qui a accompli deux brillants mandats la tte de votre pays. 

Je voudrais vous saluer pour lamiti que vous avez toujours temoigne lgard de mon pays et lUniversit de Galatasaray. 

Le Galatasaray daujourdhui est une institution qui a un pass trs ancien. Il a t fond en 1481 sur ordre du Sultan Beyazıt II comme une cole suprieure qui avait pour but de former les cadres de lEmpire Ottoman. 

Et puis‚ le 6 Dcembre 1992 est ne lUniversit Galatasaray. Le Prsident Mitterrand a visit Galatasaray la mme anne. Il a t le second Prsident Français visiter Galatasaray aprs le Prsident De Gaulle. 

Depuis sa cration Galatasaray a jou un rle trs important dans la vie dabord de lEmpire Ottoman‚ puis de la Rpublique Turque. Sont issus de cette institution des hommes dEtat‚ plusieurs premier ministres‚ la plupart des diplomates‚ les plus grands potes‚ crivains‚ acteurs‚ journalistes‚ sportifs et entrepreneurs de notre pays‚ tous francophones. 


Comme vous voyez Monsieur le Prsident‚ Galatasaray et la France ont en pass commun et des liens trs troits. Comme vous‚ je pense que les relations futures entre nos deux pays sont irrvocables et que Galatasaray comme toujours va tre un des partenaires les plus influants du sort de ces relations. 

Monsieur le Prsident‚ nous sommes trs heureux de vous accueillir dans lenceinte de cet tablissement aujourdhui et vous souhaite encore une fois la bienvenue. 

Je voudrais lever mon verre en votre honneur‚ lamiti entre nos deux pays et Galatasaray. 

İK/ak 
11 Mai 2010 

Türk Futboluna Şikeyi Adnan Polat Getirdi.

Gs Şaibeleri - Lisans Yolsuzlukları

Basketbol Şaibesi : Ayşe Abla Spor Kulübü (!)



Yıl 1987 Galatasaray basketbol takımı...


Ligdeki bütün takımlar tek yabancı ile oynuyor...Galatasarayın kadrosunda oynayan dört isim:- Izic ‚ Michael Sceorse‚ Paul Dawkins ‚ Calvin- 1i haric diğerleri Türk vatandaşı yapılıvermiş‚ basketbol şube sorumlusunca...


Yıllarca şampiyon olamamışlar basketbolda da...Ve her şey ayarlanmış şampiyonluk için...Kurallar delik deşik edilmiş...Basketbol federasyonu çaresiz...


Diğer kulüpler itiraz ediyor ama‚ işi kitabına uydurmuş şeytanlar...Ve çaresizlikle bir sonraki sene için yeni bir kural koyuveriyorlar...(Sahaya çıkan 10 kişilik kadroda Türk Milli takımında oynamaya haiz en az 9 oyuncu bulunma zorunlulugu getiriyorlar...)


Ömer Büyükaycanı taransfer etmiş o sezon Galatasaray...İnanilmaz şekilde...Ömer Büyükaycanın transferi mümkün değil...


Ancak bir kural var enteresan:Eğitim dolayısıyla istediği okulun takımına serbestçe transfer olabiliyor oyuncu...O zamanki Galatasaray basketbol şube sorumlusu buluyor yolunu‚ Ankarada Ayşe Abla Spor Kulübüdiye bir kulüpten lisans çıkarıyor Büyükaycan‚ Ayşe Abla Spor Kulübü....dalga geçermiş gibi fütursuzca...


Tesadüf bu ya‚ kısa bir süre sonra‚ Ayşe Abla Spor Kulübü olağanüstü kongreye gidiyor‚ ve kongresinde aldığı olağanüstü bir kararla‚ Galatasaray kulübüyle birleşmeyi kararlaştırıyor..Böylece Ömer Büyükaycan Galatasaraylı oluveriyor...Bak şu Allahın işine!..O sene Beşiktaş basketbola büyük yatırım yapmış...İyi bir kadro kurmuş...


Efe Aydan‚ Erman Kunter Besiktaşta forma giyiyorlar... Ve Beşiktaş-Galatasaray finale kalıyor sonunda...Gözleri fıldır fıldır dönen‚ konuşurken gerdan kıvıran Galatasaray basketbol şubesi yoneticisi‚ işini sağlama alıyor...Ve bir kez daha spora ahlaksızlığı ve şikeyi bulaştırıyor...


Beşiktaşın tek ABD lisi James Bullocka 10 Bin Dolar veriyor‚ satın alıyor Amerikalıyı...James Bullock aldığı paranın hakkını veriyor‚ ilk final maçında sahada kavga çıkarıyor‚ ama sadece tek maç ceza alacağını biliyor‚ ne olur ne olmaz diye sahadan atıldıktan sonra sağa sola saldırıyor ve 2 maç ceza alıyor...


Yabancısız Beşiktaş‚ bol Türkleştirilmiş yabancılı Galatasaraya boyun eğiyor‚ ve Galatasaray şampiyon oluyor....(Bu olay daha sonraları bütün açıklığıyla‚ Ahmet Kurtun yayın yönetmenliğini yaptığı Basket dergisinde yayınlanan bir roportajda rahmetli Aydan Siyavuş tarafından bütün açıklığıyla anlatılıyor...)Hatırladınız mı o meşhur basketbol şubesi yöneticisini? 


Hatırlayamadıysanız adı FARUK SÜREN....Başkanlık yapıyor su aralar Galatasarayda O sene şampiyon olan Galatasaray takımı kaptanı Turgay Demirel ise şu anki Basketbol Federasyon başkanımızdan başkası değil... 

Galatasaray ve Halka Açık Şirketi Meselesi

20 Şubat 2012 Pazartesi
Bir önceki yazımda futbol kulüplerinin şirketlerinin halka açılmalarına izin verilerek İMKB ye kote edilmeleri kararının SPK nın yaptığı önemli bir stratejik hata olduğunu belirtmiştim.
Galatasaray ve Halka Açık Şirketi Meselesi
Galatasaray ve Halka Açık Şirketi Meselesi

Ali İhsan 
Karacanaliihsankaracan@gazeteport.com  
Bir önceki yazımda futbol kulüplerinin şirketlerinin halka açılmalarına izin verilerek İMKB’ye kote edilmeleri kararının SPK’nın yaptığı önemli bir stratejik hata olduğunu belirtmiştim. Bun temel nedeninin de bunların gerçekte şirket olmadıklarını ve sahipli olmayan ve sahip değişikliği yaşama olanağı olmayan organizasyonların gerçek anlamda şirket olamayacakları ve şirketler piyasası olan Borsada da yerlerinin olmasının pek doğru olmadığını söylemiştim.

Sorun sadece bunların sahipliği meselesiyle sınırlı değil. Gerçektende futbol kulüpleri başta politikacı ve bürokrasi olmak üzere karar verici ve politika yapıcılardan hem sürekli tercihli muamele görmek hem de kurallarla ilgili bir sorunla karşılaşırlarsa kuralları değiştirmek istiyor ve sonunda da bunu başarıyorlar. Davranış kalıpları böyle olan kurumların, kural egemenliğinin birincil unsur olduğu sermaye piyasaları ile uyum içinde çalışacaklarını ve yaşayacaklarını söylemek güç. SPK’nun piyasasının objektif kural ve ilkeleriyle ve çalışma koşulları ile daha baştan uyum sorunu olan kurumların düzenlediği ve denetlediği piyasaya girmelerine olumlu bakmamalıdır.

Galatasaray futbol kulübünün örneği ise diğer kulüplerin şirketleri ile kıyaslanmayacak kadar baştan itibaren sorunlu bir örnek. İlk halka açılış, iki şirketin birleştirilmesi ve en son sermaye artırımı sermaye piyasalarının temel ilke ve kuralları ile çelişki ve sorunlu birer örnek.

Daha başlangıçta Galatasaray’ın şirketi halka açılırken oldukça yanlış bir modelle yola çıktı. Bu model gideri pek olmayan ama geliri olan, faaliyeti ve riski olmayan ama dağıtılacak karı olan bir şirket modeliydi . Bu modelde hem şirketin paydaşları arasında ve hem de şirketle paydaşları arasında ve de Galatasaray Kulübü ile şirket arasında yarar ve risk dengesi olağanüstü bozuktu. Model, bir şirket ve risk alan, kar varsa kardan pay alan hissedar ilişkisinden çok garantili bir geliri paylaştıran bir modeldi. Bu bozuk ve dengesiz yapı şirket modeline uygun bir yapı olmadığı gibi sermaye piyasaları açısından da uygun ve kabul edilebilir bir yapı değildi. Bu dengesiz modelin  (doğal olarak birincil sorumlu belki o günkü kulüp yöneticileriydi) halka açılmasına daha baştan SPK’nın izin vermemesi ve dengeli bir modelin kurulmasını istemesi; bu yapılmadıkça da halka açılmaya izin verilmemesi gerekirdi. Bu dengesiz yapının aktörlerini de ve yararlanıcılarını da GS camiası iyi biliyor benim bir şey söylememe gerek yok.  Futbol kulüplerinin isteklerine gözü kapalı onay verme anlayışı, ne yazık ki modelin yanlışlığını ne anlayabilecek durumdaydı ne anlasa bile tavır koyabilecek durumda.

Nitekim bu yanlış ve yarar dengesi bozuk model yürüyemezdi ve yürümedi de. Bundan çıkış yolu da Galatasaray Kulübünün bir başka kapalı şirketi ile İMKB’ye kote bu şirketi birleştirmekte bulundu. SPK’nın koyduğu çağrı yükümlülüğü uzun sürede sürüncemede bırakıldı. SPK da bu sürüncemede bırakmayı seyretti ve gerekli mekanizmaları harekete geçirmedi. (Jet Fadıl adıyla anılan Fadıl Akgündüz’ün milletvekilliğini düşüren mahkûmiyetin çağrı yükümüne uymamak olduğunu da bu arada hatırlatayım). Sonunda Galatasaray sermaye piyasası sisteminin özüne ve ruhu ile ilkelerine aykırı bir şekilde bu iki şirketi birleştirmeyi başardı. Ne de olsa o futbol kulübü. O ne ister de olmaz ki?  Bu yanlış ve yapılmaması gereken birleşme sonunda bugünkü zararlı bir şirket yapısı ortaya çıktı. Bunun etik olarak (ve kuşkusuz hukuksal olarak)  günahı kimde acaba? Hadi birleşme oldu diyelim, çağrı yükümü fiilen etkisizleştirilen bir ön koşula dönüştürüldü diyelim. Ama ya sonrası. Bu birleşme nedeniyle çıkması olası sorunları bir ölçüde giderecek ve çözümleyecek bir yapılanma birleşme ön koşulu olmalıydı ve birleşme sonrası yeterince izlenme altında tutulmalıydı.
Şirketler hukuku literatüründe bir şirketin büyük ortaklarının, küçük ortaklarını taciz etmesinin klasik yollarından birisinin bedelli olarak büyük oranlı sermeye artırımı yapmak olduğu söylenir ve yazılıp çizilir. Bu evrensel bir olgu ve kontrol eden ortakların kontrol etme gücünü kötüye kullanmalarının, küçük pay sahiplerini taciz etmelerinin klasik örneği ve yöntemi. Bunu SPK da en kıdemsiz uzman yardımcıları bile bilir. Bir şirket sermayesini 100 kat artırıyorsa bir anormallik vardır. Gerekçesi ne olursa olsun, hatta birikmiş zarar gibi bir gerekçe bile olsa, böyle bir artırım istemi bütün alarm zillerinin çalması (elektrikler kesik değilse!) sonucunu doğurmalıydı. Böyle bir artırıma izin verebilmek için artırım sonrasının en ince detayına göre planlanması, takvime bağlanması ve uygulamanın denetlenmesi yönünde bir proje istenmeli; sorumlular hakkında gerekli işlemlerin yapılması ve bütün bunların da kamuya açıklanması gerekir. Eğer bir şirket birikmiş zararını karşılamak amacıyla sermayesinin 100 katı sermaye artırıyorsa bu durumun nasıl olarak ve neden ortaya çıktığı, sorumlularının kimler olduğu gibi bir dizi soru da cevabını bekler. Bu nedenle böylesi bir sermaye artırımına izin verilmemeliydi diye düşünüyorum. Eğer bu artırıma izin vermemek Galatasaray Kulübünün halka açık şirketinin iflasına neden oluyorsa bile, iflas etmesine izin ve yol verilmeli idi. Böylece futbol kulüpleri şirket ne demek imiş belki onu öğrenirlerdi. Piyasa mekanizmasının temel kurallarını çalıştırmayan ya da çalışmasını engelleyen bir sermaye piyasası varlık nedenlerinin önemli bir ayağını göz ardı ediyor demektir.

Galatasaray şirketi normal bir şirket olsa idi ya iflas edecek idi ya da sahibi ve yönetimi değişecekti. Bu iki yolun da kapalı olduğu bir organizasyon nasıl gerçek anlamda bir şirket olabilir ki?  Bu iki yolun da kapalı olduğu bir kuruluş sermaye piyasalarında borsalara neden kote olabilsinler ki?

Doğal olarak sorun sadece SPK’nın sorunu değil. SPK bu şirketlerin halka açılmasına izin vermeyerek sadece bunların yaratabileceği sorunun sermaye piyasalarına bulaşmasına engel olabilir. Halka açılmalarına izin verdikçe de sadece sorunu gereksiz yere sermaye piyasalarına bulaştırmakla kalmıyor sorunun şirket kimliği altında büyümesine, karmaşıklaşmasına ve de çözümünün zorlaşmasına ve sermaye piyasasında bozucu etkisi olan örnekler ortaya çıkmasına neden oluyor.

Halka açılıp borsaya gelmeseler de ülkemiz açısından ve futbol endüstrisi açısından sorun devam ediyor. Bu nedenle, futbol kuruluşlarını ekonomik olarak işleyebilir ve para maliyeti kavramını bilen ve anlayan organizasyonlara dönüştürme görevi TFF da. Bu da TFF’nin meseleyi görebilecek kapasitesi olup olmadığında, kapasitesi olsa bile çözüm üretebilecek bir bakış açısına sahip olmamasında düğümleniyor. TFF ise temel sorunlar yerine basit, geleneksel ve günlük kavganın bir parçası olan konularla uğraşıyor. Daha doğrusu böyle kurgulanmış ve organize olmuş bir yapı. Bu haliyle de kalıcı ve sistemli çözümler üretebileceği ve bunları yaşama geçirebileceği kuşkulu. İlgili Bakanımız Sayın Kılıç’ın söylerken samimi olup olmadığını bilemediğim bir sözü var. Hükümetin TFF’ye Başkan arayıp bulmak zorunda olmadığını söylüyor ve bu son derece doğru. Ama Hükümetin ve parlamentoda çoğunluğu olan bir iktidar partisinin görevi futbol endüstrisini uluslararası ilke ve kurallara uygun bir yasal ortama kavuşturması ve iyi kurgulanmış, görev ve yetkileri iyi dizayn edilmiş bir futbol federasyonu ile piyasanın diğer oyuncu ve unsurlarının yapısını kurmaktır.

Bir düzenleyici ve denetleyici sistem ile bu sistemin yönetimini yapan düzenleyici denetleyici kurumun başarısının ölçütü sistemin sorun yaratmasını önlemesinde, sorun ya da kriz çıksa bile bunu çabuk ve düşük maliyetle çözebilmesindedir.  TFF’nin başarılı bir kurum olup olmadığını da en azından bir süredir devam eden krizi nasıl yönettiğine bakarak değerlendirebiliriz.

İzleyen yazıda bazı düşüncelerimi aktarmaya devam edeceğim.

http://iktisadidayanisma.com/Galatasaray-ve-Halka-Acik-Sirketi-Meselesi-/Haber/1bdd3926-62b5-458e-bd2e-14cb75ba9a37.aspx

22 Şubat 2012 Çarşamba

gs Şaibeleri

1996/97 Sezonun 29.Haftasında Galatasaray İnönü Stadında, İstanbulspor'u temdit penaltısıyla 3-2 yendi ve 2.sıradaki Beşiktaş'la olan 5 puanlık farkını  
http://www.youtube.com/watch?v=4sR10aAm5Bg&feature=related  


İstanbulspor - G.Saray karşılaşmasında Vahap Beyaz'ın çaldığı uydurma penaltının itirafı. 
http://www.youtube.com/watch?v=aB1ytUcK-fM&feature=related 


Görülmemiş İtiraf.Gs-Kocaelispor
http://www.youtube.com/watch?v=cm3V8jspA6o&feature=related  


Sturm Graz maçınıda unutmayalım... 
http://www.youtube.com/watch?v=3wateW0GtFY  

Beyaz TV de Ahmet Cakar acıkladı. 1993 yılında GS-Manchester 0-0 biten macta Isvıcreli hakem Rothlısbergere 300 bin dolar vermişler.  


 

 

127 bin dolarlık gerdanlık... 

Geçtiğimiz yılın bitimine sayılı günler kala eski G.Saray başkanı Mehmet Cansun´un bir gazeteye yaptığı ilginç açıklamalar nedense yankı bulmadı. Oysaki onun konumunda birisi benzer açıklamaları‚ daha doğrusu ifşaatları yapmış olsaydı‚ dünyanın birçok yerinde deprem olurdu. Ülkemizde ise gündem yaratacak o sözleri kimse umursamadı bile. 

Mehmet Cansun başkanlığı döneminde TV kameralarına Ali Sami Yen Stadyumu´nun inşaatıyla ilgili olarak ´kalaslar gemiye yüklendi‚ birkaç gün içinde İstanbul´a gelecek‚ bizde vakit geçirmeden stadı yıkmaya başlayacağız.´ diyen bir yönetici olduğu için‚ o gemi de hiç gelmediği için ilk anda sözlerini nereye koyacağımızı bilemedik. Ancak röportajın yayınlanmasının bir gün sonrasında düzeltme başlığıyla şu not yayınlanınca artık inanmamazlık yapamadık: ´Dün sehven Mehmet Cansun´un UEFA Başkanı Johansson´un karısına hediye ettiği gerdanlığın fiyatı 127 bin dolar olarak yazılmıştır‚ doğrusu 27 bin dolar olacaktı.´ 

Bu kadar değerli bir kolye niye hediye edilir‚ niye olacak elbette bazı beklentiler neticesinde. Peki‚ bu ahlaki midir‚ tabii ki değildir‚ dahası hediyeyi alan ile verenin başına işte açabilir. O halde şu soruyu sormak elzem oluyor; mademki kulübünün haklarını korumak adına böylesine değerli bir gerdanlığı UEFA Başkanı´nın eşine hediye ettin‚ bunu neden cümle aleme açıklama gereği duyuyorsun? Hem millete ´nasıl lobi yapılır´ın dersini veriyorsun‚ hem de yalnızca alanla veren arasında kalması gereken bir olayı hiç gereği yokken kamuoyuna ilan ediyorsun. Tut ki bazı idareciler de senin yolundan gitmek istedi‚ kimse verdiğini ilan eden adamların elinden hediye kabul eder mi? 

Evlilik yıldönümü hediyesi vermek için sabahın 05.30´unda İsviçre´ye gidecek kadar düşünceli ol‚ ama sırf mevcut yönetimi hırpalamak‚ kendini yüceltmek adına ifşa edecek kadar da tedbirsiz ol‚ anlayabilene aşk olsun! 

Seneler önce futbol federasyonu başkanlarından birisi ile sohbet ederken sormuştuk: Ligde pek görev vermediğiniz bir hakemimiz nedense Avrupa´da sık maç yönetiyor‚ sebebi ne ola ki? Önce gülmüş‚ sonra da ´Bu arkadaşımız UEFA Hakem Komitesi başkanıyla iyi ilişkiler kurduğu için yurtdışında sık maç yönetir. Hem de ismen çağrılır çünkü ilgililere değerli hediyeler göndermeyi hiç ihmal etmez.´ demişti. Ancak başkanlığı bıraktıktan sonra hiçbir yerde bunu ifşa etme gereği duymadı‚ aynen bizim de duymadığımız gibi. Şimdi sakın bazıları çıkıp da ´Öyleyse neden İsviçre maçında çıkan olayları örtbas etmeye çalışmadın?´ demeye kalkmasın. Birinde yorum var‚ duyum var‚ diğeri ise herkesin gözü önünde cereyan eden ve bizi milletçe utandıran‚ saklanması neredeyse imkansız bir hadise. 

Dünyanın belki her köşesinde‚ her kurumunda hak etmediği şeyleri alabilmek adına kıymetli hediyeler birilerine verilirken‚ muhtemelen bir bizim insanımız kendine paye çıkarmak‚ övünmek adına bunu açıklama gereği duyuyor. 

Dileriz daha öncesinden hediye verenlerle ileride vermeyi düşünenler Cansun kadar dikkatsiz olmaz! Yoksa an gelir o hediyeler de bir işe yaramaz! 

f.uraz@zaman.com.tr 

05 Ocak 2006‚ Perşembe  


******
Evvel zaman içinde 

17 Kasım 2009 

Galatasaray-Beşiktaş (3 Ekim 1994‚ Milliyet) 

Medya ve sporda söz sahipleri‚ stat ve salonlardaki olayları‚ derbilerdeki gerginlikleri çözmek istiyorlarsa (ki samimi olduklarına inanmıyoruz)‚ önce bu ülkenin spor ve özellikle futbol geçmişiyle yüzleşmesini sağlamak zorundalar. Yani önce kendileriyle yüzleşmeliler. 

1980lerin ortasında başlayan‚ 90ların sonuna doğru iyice artan ve 2000lerde zirve yapan süreci‚ sistemin dibine perde arkasında sokulan çomakları‚ diğer takımların nasıl yavaş yavaş sindirildiğini‚ gözdağlarıyla susturulduğunu‚ kukla haline getirildiğini anlatmak ve tartışmak zorundalar. Bireylerden organizasyonlara‚ kulüplerden idarecilere kadar herkesin nasıl köleleştirildiğini ortaya dökmeliler. Sistemin nasıl tek merkezde toplandığını‚ 2000lerdeki milli takım ve Galatasaray başarısının arkasındaki yapılaşmayı‚ devletleşmeyi inkardan vazgeçmeliler. İçki ve yemek sofralarında‚ dost muhabbetlerinde‚ gizli toplantılarda konuştuklarını kamuoyu ile paylaşmak zorundalar. 

Zira 10 küsur yıldır sadece başarıların konuşulduğu bir putperestlik klanı yarattılar. Medyayı ve yorumcuları buna göre şekillendirdiler‚ kalıplara soktular‚ eğittiler. Ülke artık sadece onların manipülasyonlarına‚ ısmarlama masa başı haberlerine‚ art niyetli tartışmalarına inanıyor. Sadece onlar neyin konuşulmasını istiyorsa o konuşuluyor. Tek bakış açısıyla‚ alternatifsiz. Dünya Berlin duvarını sembolik olarak inşa edip tekrar yıkarken‚ Türk futbolu (sporu) kendi demir perdesini bir gıdım bile zayıflatabilmiş değil. Çünkü kemikleşmiş düzen‚ nesilden nesile aktarılıyor. Kitlesel beyin yıkama ve kışkırtma projesi devam ediyor. Maksat rahatlar bozulmasın 

Ama mücadeleden vazgeçmek yok. Unutturmak isteyenlere‚ konuşmayanlara ve konuşturtmayanlara inat hatırlatmaya devam edeceğiz. Hala aynı isimlerin pek çok kritik noktada oturduğunu‚ hala futbola arka planda elini kolunu soktuğunu hatırlatmaya devam edeceğiz. 

Tarih 2 Ekim 1994. Galatasaray-Beşiktaş maçı. O güne kadar derbilerde tribünler yarı yarıya paylaştırılırken‚ Galatasaray sezon öncesi iç saha maçlarını kombine olarak sattığını belirterek bu geleneği bozuyor. Aslında ileri görüşlülükleri yüzünden kutlamak lazım. 2000li yıllarda iyice oturacak kombine sistemini daha o zamandan uygulamayı başarmışlar! Herhalde eninde sonunda bu noktaya gelecektik. Ama önemli olan o gün bu hamlenin bambaşka niyetlerle yapılmasıydı. 

O yılları yaşayan tüm futbolseverlerin aklına futbolda kavga ve bölünmenin fitilini ateşleyen olay diye yerleşti. Elbette Beşiktaş da aynı karşılığı vermek zorunda kaldı. 


4 Ekim 1994 Milliyet 

Rövanş 5 Mart 1995de idi. Bakın ertesi gün ne haberler vardı: 

Adnan Polat‚ maç sonunda Beşiktaşlı taraftarların hışmından kaçmak için Şeref Tribününden erkenden ayrıldı. Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar da soyunma odasına gelerek futbolcuları teker teker kutladı. 

Galatasaray‚ Beşiktaşın kapalı tribündeki taraftarlar için verdiği sözü tutmadığını belirtirken‚ olayı Siyah-Beyazlı yöneticilere protesto ettiler. Sarı-Kırmızılı takımın Futbol Şubesi Sorumlusu Adnan Polat‚ yaptığı açıklamada‚ kendilerine 1050 kapalı bilet için Beşiktaşlı yöneticilerin söz verdiğini belirtirken‚ Ama bizi 500 kişilik bir yerde oturttular. Bu haksızlık. Biz onlara bunun daha fazlasını vermiştik. Üstelik de anlaştığımız rakamdan vazgeçtiler diye konuştu. 

Bu arada dışarıda kalan Sarı-Kırmızı taraftarlar Şeref Tribününün önünde buldukları Galatasaraylı yöneticilere olayı şikayet ederken‚ Seneye Ai Sami Yene tek Beşiktaşlı girmesin diye dilekte bulundular. Gaaltasaraylı yöneticiler de ğu anda bir şey yapamayacaklarını‚ bu şartlara uymak zorunda olduklarını belirttiler. (6 Mart 1995‚Milliyet) 

Şimdi ise yine onların sayesinde statlara‚salonlara rakip taraftar yasağı getirilerek daha büyük kavgalara yol açılıyor. Hoşlarına da gidiyor‚ zira böylelikle istedikleri atmosferi‚ istedikleri anti-spor ortamını yaratmak için ipler ellerine geçiyor. 

2 Ekim 1994ün başkahramanı ise hala aktif olarak bu ülke futbolunda söz sahibi. Galatasaray Kulübünün Başkanı 

Kısaca 15 yılda değişen hiçbir şey yok. 

http://www.tirajik.com/evvel-zaman-icinde/  


*******
 
 
 

 

 

 

 

 




Bahis mahkumu G.Saray şike yaptı dedi

Bahis mahkumu G.Saray şike yaptı dedi
Bugün 13:07 Cuma
Cremona Savcılığının G.Saray'ın Bellinzona ile oynadığı hangi maçta şike yaptığını araştırdığı bildirildi.Almanya'da Bochum Savcılığı tarafından düzenlenen ve Alman hükümetinin yasadışı bahis işlemleri nedeniyle 5 yıl 6 ay hapis cezasına mahkum ettiği Marjo Cvrtak, 2008 yılında G.Saray ile Bellinzona arasında oynanan UEFA Avrupa Liginde şike yapıldığını iddia etti.

İtalya'de Cremona Savcılığı tarafından yürütülen bahis soruşturması kapsamında Bochum Savcılığından bu maçlarla ilgili bilgi istendiği bildirildi. Cvartak, Bochum Savcılığından izin alarak Cremona Savcılığı yetkililerinin görüştüğü ve bu görüşmede Cvartak'ın "G.Saray'ın Bellinzona kalecisine şike teklif ettiğini iddia ettiği" ortaya çıktı.

Cremona Savcılığının G.Saray'ın Bellinzona ile oynadığı hangi maçta şike yaptığını araştırdığı bildirildi.

G.Saray 2008 yılında UEFA Kupası 1. Turunda Bellinzona ile eşleşmiş ilk maçı Sarı-kırmızılı ekibimiz deplasmanda Baros'un 2 ve Kewell ile Lincoln'ün golleriyle 4-3 kazanmıştı. Ev sahibi takımımın gollerini Lustrinelli, La Roca ve Gürkan kaydetmişti. Rövanş maçını ise G.Saray Baros'un penaltıdan ve Yaser'in golleriyle 2-1 kazanmış, konuk takımın golü Gürkan'ın penaltısından gelmişti.
İki maçta da Bellinzona'nın kalesini İtalyan asıllı Matteo Gritti korumuştu. Cvartak'ın Fatih Terim'in ismini de aracı olarak iddiasında geçirdi.(Sportaktik)

*********

Şikede G.Saray'ın ismi de geçiyor

talya'da şike dalgası operasyonu sürerken, itirafta bulunan bir futbol organizatörü Galatasaray ile Bellinzona arasında oynanan UEFA Kupası 1. tur karşılaşmasında şike yapıldığını öne sürdü.

İtalya'daki şike ikinci dalga operasyonunda Alman Bochum mahkemesinden gelen yeni tutanaklarda bir Galatasaray maçıyla ilgili bir ayrıntı ortaya çıktı.

Pişmanlık duyarak itirafta bulunan bir futbol organizatörü olan Marjio Cvtrak'ın ifadesinde "Avrupa Kupalarında en az 200 maçta şike yapıldı ve bunlardan biri Galatasaray-Bellinzona UEFA Kupası 1.tur karşılaşmasıdır" dediği öğrenildi.

Marjio Cvtrak,18 Eylül 2008'de İstanbul'da oynanan ve 2-1 Türk takımının galibiyeti ile sona eren maç dışında Dinamo Zagrep- Nk Domzale karşılaşmasında da şike yapıldığını öne sürdü.

İtalya'daki şike olayını ortaya çıkartan Gubbio'lu futbolcu Simone Farina da "Temiz Futbol" adına büyük ödül olarak milli takıma çağırıldı.

Buna göre İtalya milli takımı teknik direktörü Cesare Prandelli'nin görev vermesi halinde Simone Farina, 29 Şubat'ta oynanacak ABD-İtalya maçında forma giyecek.
 

ANTİBUKALEMUNSPOR Copyright © 2011 -- Template created by O Pregador -- Powered by Blogger